Papatya’nın ağzından Pamuk Teyze’nin hikâyesi:
“…Torunu evleniyormuş, kızı Beşiktaş’ta oturuyormuş, o da gitmek istemiş ama çocukları biz seni gelip alamayız demişler. Pamuk Teyzem vazgeçer mi ben kendim gelirim demiş ama sen gelemezsin demişler. O da telefonu kapatmış ve yetersiz olmayı içine sindirememiş bir türlü. Torunum evleniyor giderim de dönerim de demiş ve bir hışım evinden çıkmış…
…Yeni Camii’nin önüne, en son 22 sene önce babamla gidip kuşlara atmak için yem satın aldığımız yere gidip var oluş sebebimiz olan, onlar olmasa zaten bu dünyada olamayacağımız annelerimizin haline ağladım. Bugün bin bir tane problemi dert edindiğim, ama kendi evladının ona gelme deyişine küsmeyip yine de yüzünde mağrur bir gülümseme ile aynadaki haline bile bakmadan yola çıkan Pamuk Teyze’nin umuduna ağladım. Yarın ne olacağımı bilmediğim, yolun sonuna yaklaştığım zaman da tek medet umacağım şey olan evlatlarımın bana ne yapacağını bilemeyişime ağladım. Hemen ardından gözyaşlarımı silip öğle kahvesi için sözleştiğim annemin yanına gidip ona uzun uzun sarıldım.Üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü şu hayatta, üç doğrunun bir yanlış yarattığı bana ait olan yaşamımda, beni terk eden tüm sevdiklerimin beni terk etmeseler, yaşattıkları sorunlara Pamuk Teyze kadar dik duramayacağımı anladım. Neyin hakkında nasıl bir hayır olduğunu gördüm. O yüzden bugün huzurluyum.”
Papatya’nın bu güzel hikâyesini okuyunca gözlerim doldu. Gözlerim gibi kalbim de doldu taştı duygularla. Sonrasında da “hatıralardaki detaylar…” yazısını okuyunca mazi geldi aklıma. Bir şarkı var bilir misiniz?
Mazi kalbimde bir yaradır
Bahtım saçlarımdan karadır
Beni zaman zaman ağlatan
İşte bu hazin hatıradır
Der sözlerinde. Şarkı genelinde âşık olunan kadına yazılmıştır. Yine de bu dörtlük, anılarımı her hatırlayışımda kalbimi acıtır.
1983-2004 arası… Aynı apartman dairesinde geçer hikâye. Her yaz üç ayını burada beraber geçiren torun ve anneannenin hikâyesidir bu. Kızın adı Selen, anneannenin ise pamuk Cemoş.
Selen, küçüklükteki anılarını hatırlamaz ama komşuları olan Hilmi dedesi anlatır hep: tenteden dolayı boyunun zar zor parmak ucuna kalkarak balkondan bakmaya yettiğini, her sabah günaydın deyip bikinilerini giyinip bin bir güçlükle “baaaak” diye göstermelerini, ilgiyi toplamak için ne maskaralıklar yaptığını… Komşularından Hüsniye anneannesi de masa altına girip nasıl evcilik oynadıklarından, Selen’in kilere geçerek bakkal amca olup “bir şeye ihtiyaç var mı?” diye sorarak evdekilere malzeme dağıtmasından bahseder durur.
Sonra bir gün yan daireye yeni bir komşu taşınır. Yıl 1991… Komşunun Selen’den 1 yaş büyük bir kızı vardır. Yaşasın, arkadaş gelmiştir. Neler mi yaparlar birlikte: Evde civcivler yetiştirilir, balkon tentesinin arkasına gizlenip yoldan geçenler ıslatılır, kömürlüklerde evcilikler oynanır, kediler beslenir, hayvan hakları gazetesi çıkartılır, kordonda gezilir, çekirdek çıtlanır, denize girilir, kitaplar alınır, mısırlar yenir, tavlalar oynanır, kartondan bir ev ve bebekler yapılır, Açıkhava sinemasında keyif yapılır…
Anneanne o kadar sabırlıdır ki onun yanında hiçbir engel, yasaklama yoktur.
Anneanne ve torununun hayatındaki küçük ayrıntılar:
Her yaz geldiğinde Edremit pazarından 2 tane civciv alınırdı. Evin içinde ve balkonda, her tarafı batırmalarına göz yumularak bu civcivler beslenirdi. Piliç evresine geldiklerinde ise beslemeye devam etmesi için (yalan! kesmesi için) sütçüye verilirdi. Bir gün civcivin bir tanesi tuvaletini yapmış ve ne hikmetse yaklaşık 10 cm uzunluğunda olan bu kaka, zavallının poposunda kalmıştı. Civciv bunu görür görmez korkuyla etrafında dönerek kaçmaya çalışmış fakat kuyruğunu kovalayan kedi gibi fırdöndü olmuştu.
Bir de sütçü teyze ve torunları vardı her hafta gidilen. Tahta bir köprüden geçerek dere aşılırdı ve sütçü teyzenin bahçesine varılırdı. Her tarafta inekler ve dev bir incir ağacı. İncirler enfes… Kaplara süt doldurulup eve dönülürdü. Evde o süt kaynatılır, soğuyunca kaymağı afiyetle yenir ve sütün bir kısmıyla da yoğurt mayalanırdı. Çok sonraları sütçüye gidilemez ve kapıya gelen sütçülerden süt alınır oldu.
Kordondaki çay bahçelerine bayılırdı anneanne. Bazen akşamüzeri hava serinleyince beraber kordonda yürüyüş yaparlar, sonra da dondurma alıp çay bahçesinde yerlerdi. Bazen de kahvaltılıklarını alır sabah erkenden denize karşı çaylarıyla keyif yaparlardı. Bu çay bahçelerinin cam şişelerdeki meyve suları, Kaz dağlarından gelen buz gibi suyla doldurulmuş havuzlarında soğutulurdu.
Kordonun bitiminde çok sonraları uzağa taşınan bir de lunapark vardı. Dönmedolap, balerina Selen’in en sevdiklerindendi. Lunapark’a gelmeden, sarıkız heykelinin hizasındaki iskelenin de ucuna kadar gidilip dönülmeden ve tutulan balıklara bakmadan yürüyüş tamamlanmazdı. Bazen bu yürüyüşler tam ters istikamete 1. ve 2. köprü diye adlandırılan köprüleri geçerek Turban tatil köyüne doğru giderdi. Bu esnada Selen’in üç yaşına kadarki döneminde kiralanan yazlık ve buradaki hikayeler anlatılır, her gün anneannenin Selen’i de bebek arabasıyla alıp nasıl 2-3 kere pazara gidip geldiğine hayret edilirdi.
Sonra Selen büyüdü, artık arkadaşlarıyla akşam 22.30’a kadar kordonda gezebiliyor, gündüz de denize gidip geliyordu. Ne keyifti ama… Sabah kalkardı, kahvaltı hazır. Akşamüzeri denize giderdi. Saat 18.00 gibi dönerdi, hemen bir duş alıp saçlar kurutulur ve saat 20.00 gibi tekrar dışarı çıkılırdı. Seneler ilerledikçe izin saati 23.30’lara kadar çıktı.
Anneanne sabah 7.00’de kalkar, Selen uyanana kadar kahvaltı etmeden beklerdi. Öğle yemeği 13.00 gibi yenir ardından orta şekerli bir kahve içer ve bir saat kadar güzellik uykusuna yatardı. Bu esnada, yapacak işi yoksa eğer, Selen gelip gidip uyansa diye tepesine dikilirdi. Sonra biraz daha keyif yaparlar, denizden dönüşte de Selen’in getirdiği haşlanmış mısır ya da dondurma ile anneannenin keyfi artardı. Akşam 22.30’da uyuyan anneanne her ne kadar evhamlansa da uzayan izin saatlerine sesini çıkarmazdı. Selen’in dışarı çıkamadığı geceler, her uyanışında “Seleeeen, hadi yat artık, ışığı kapa” diye seslenir; Selen de karanlıkta televizyon izlerdi. Yokluk dönemlerini en zor haliyle yaşamış olan anneanne gereksiz yere su aksın, ışık yansın hiç istemezdi.
O zamanlar Akçay çok kalabalık değildi. Daha güvenli, sakin, herkesin birbirini tanıdığı bir yerdi. Her apartmanın bahçesinde bir havuz, havuzda buz gibi su, suda soğutulan karpuzlar… Selen’in en çok sevdiği şey de çeşmeden buz gibi su içebilme özgürlüğüydü. O suyun tadını hala hiçbir yerde bulamadı.
Her Cuma Selen’in ailesi Balıkesir’den gelir, anneanne ve Selen’i alır ve yazlıklarına giderlerdi. Bu gelişleri, yola çıkışlarından itibaren anneanne balkonda beklerdi. Balkon ve anneanne o kadar özdeşleşmişti ki…
Selen her sabah kalktığında ilk iş balkona bakar ve bazen anneanneyi köşede ayaklarını uzatmış vaziyette oturmuş dantel örerken, bazen de sebze ayıklarken bulurdu. Sessizce gidip bir öpücük kondurur ve hemen giyinirdi. Bazen de anneanne uyandırmaya gelirdi Selen’i:
“Kalkın tayfalar, gemi yalpalar… Seloşum, hadi kalk”.
Uyanıp da anneanneyi evde bulamadığında ise birden panikler heyecanla balkonda gelişini beklerdi. Anneanne ya süt ya da ekmek almaya gitmiş olurdu. Balkonun ayrı bir keyfi de akşamüstleri bisküvi eşliğinde içilen çaylar ve yapılan sohbetlerdi.
Geçenlerde bunca uzun yılımın ve anılarımın geçtiği Akçay’daydım. Bu kadar canımın yanacağını bilemedim… Akçay bu denli değişmiş ve büyümüş olmasına rağmen, anneannemin evinin olduğu sokak aynıyken, anılarımızı ve sohbetlerini paylaştığımız insanlar hala orada otururken, balkondaki boşluk içimi acıttı. Annem-babam ve ben oradaydık ama bekleyenimiz yoktu. Balkon bomboştu…
Cemoşun sevdiklerinden bir tarif:
LOR TATLISI
Malzemeler:
500 gr taze tuzsuz lor
3 tepeleme dolu kaşık un
3 yumurta
1 çay kaşığı kabartma tozu
Şurubu için:
2 bardak toz şeker
2,5 bardak su
Tüm malzemeyi karıştırın. İster elinizde yuvarlayıp, isterseniz de benim gibi doldurma kaşığı yardımıyla şekillendirip yağlı kağıt serili tepsiye dizin. Yuvarladığınız hamurları çok sıkıştırmayın. Gerçi çok cıvık bir karışım olduğundan sıkıştırmak zor ama yine de belirteyim dedim. Karışıma başladığınız anda fırını 200 dereceye ayarlayın. Tepsi hazır olunca fırına verin (tam ısınmasını beklemenize gerek yok). Bu esnada da şurubu ocağa koyun. Çok az karıştırıp kendi halinde kaynamaya bırakın. Tabanından hafif kabarcıklar çıkınca altını kapatın.
Tatlıların altı yanmayacak ve üstü hafif pembeleşecek kadar pişince fırından çıkartın ve ılınmasını bekleyin. Bu sürede şurubunuz da hazır olmuş ve hafif ılınmış olacaktır. Tatlıları şurubun içine atıp ters düz edin ve servis kabınıza alın. Kalan şurubu da üzerine dökün. Afiyet olsun.
Notlar: Lorun taze ve sıfır tuzlu olmasına dikkat edin. Yoksa tatlınızın tadı bozulacaktır. Tatlının şurubu çekme miktarı da lora bağlıdır. Tüm suçu lora atayım. Kötü sonuçlarda bana değil lora kızın emi. Sevgiler…
18 yorum:
Selenciğim,
Yazdıklarım sana ilham olmuş, sen de en mutlu çocukuluk anılarıı paylaşmışsın bizimle çok sevindim.
Çocukluk anılarını hatırlamayacak kadar içi boş insanların, çocukluk anısı yaşatamayacak çocuklar yetiştirdiği, o çocukların yokluktan tanımadıkları ''Sütçü amcalar'' ile seçemedikleri anne babalarından dinleyemedikleri ''Sütçü amcalar'' arasında bocaladıkları şu dünyada, kağıtlara dığdıramayacak kadar ''Sıcak'' anılara sahip olmak çok büyük bir değer.
Annem bana hep ''Br ailenin çocuuan bırakacağı tek miras sağlıklı çocukluk anılarıdır'' der. Ben mirasımı aldım, görüyorum ki sen de almışsın ne mutlu sana da...
Biz anılarının kıymetini bilmeyen birsürü insanın arasında, değerlerini yaşatmaya çalışan bugünün küçük kadınları, yarın anne olduğumuzda akademik bilgilerden önde çocuklarımıza vereceğimiz birsürü ''değer'' e sahibiz artık. İşte Cemoşunun da sana bıraktığı tek miras bu yazıdır.
Çok uzun oldu coştum yine, iyisi mi sana ve Cemoşa özel yazı yazmak:)
Öpüyorum,
Canım benim,
Ne güzel yazmışsın, eline, yüreğine, kalemine sağlık...Çok duygulandım...Anneannen senin gibi bir torunu olduğu için çok şanlıymış bence...Ben de şimcik babaannemi arıycam...
Sevgiler,
Sevgili Selen,
Ne güzel bir sayfan var. Vaktim oldukça ara ara bakıyorum bloglara ama daha çok alıştığım sayfalara ve de hızlıca çıkmam gerekiyor çoğu zaman. Vakitsizlikten atlamıştım senin sayfanı da bir kaç kez. Ama bugün girdim nasıl duygulandım anlatamam. Benim de anneannemle seninkine benzer anılarım var ama o da hayatta değil artık. Allah bizim annelerimize uzun sağlıklı ömürler versin de onların da torunları ile böyle güzel anıları olsun. Görüşmek dileğiyle:))
Selencim, şirinem,
Ne kadar duygulandım şu anda anlatamam sana..Kelimeler bitti, ne yazacağımı şaşırdım.Ne kadar güzel yazmışsın, bu kadar mı güzel anlatılır anılar.
yazını okurken,benimde babaannem gözümün önüne geldi hep..Bende her yaz en az iki ay Erdek'te babaannemle kalırdım,bizde sabahları gazinoya (çay bahçesi) kahvaltı yapmaya gider, akşamları çekirdek çitleyerek sahilde dolaşırdık. Ama sen bana göre daha şanslıymışsın, ben yanlız gidemezdim denize, benimle gelir sahilde dut ağacının altına oturur,dantel yapardı. Bir gün gizlice biraz uzaklaşıp arkadaşlarımın yanına gitmiştimde, saçımdam tutarak eve götürüşünü bütün Erdek hala anlatır..:) Zaten biraz büyüyüncede annemleri arayıp, kızınız diskoya gitmek istiyor akşamları,ben artık bakamayacağım demişti:)
O zamanları ne kadar da özlüyorum, babaannem iki katlı evi yıkılıpta daha rahat etsin diye apartman yapıldıktan 2 ay sonra bunadı biliyormusun alışamadı bir türlü, hala çok üzülürüz keşke vefat edene kadar eve dokunmasaymışız diye..
Kafanı şişirdim, şirinem ama suç senin, bu kadar güzel yazı yazılmazki...
ağlattın beni şeker kız....
selencigim,
yatmadan önce bir bakivereyim dedim ve güzel yazini okudum. sen yazmissin ve benim icim bir hos oldu, bende eskilere gittim ve sen anneanneni özledigin gibi bende annecigimi özledim. rahmetli annem akcayi cok severdi, allah bilir yillar önce oralarda habersiz birbirimizi görmüsüzdür bile? biz yillarca orada tatil yaptik ve güzel günler gecirdik. bende simdi gece yarisi cok duygulandim, hele cemosun resimlerini görünce rahmetli annem, rahmetli teyzem hepsi mübarek cuma gecesi yüregim bir hos oldu.
öptük,
canan & derin uykularda olan sera-mina
Selen, ne guzel anlatmissin. Bir cirpida okudum hepsini. Yaslaniyor muyuz bilmiyorum ama artik eskiyi daha cok aniyor ve andikca da gozlerimiz doluyor. Ne diyeyim dunya boyle bir yer iste, zaman hizla akip geciyor. Iyi ki boyle guzel cocukluk gecirmissin ki boyle guzel anlatabiliyorsun. Papatya'nin yazdiklarina katiliyorum, galiba sukredecek cok seyimiz var da farkinda degiliz :) Gorusmek uzre...
Ahhh Selencim Ayşe Sultanı hatırladım şimdi.. çok güzel yazmışsın
Sevgiler...
Selencigim ya ne güzel anlatmıssın eski günleri. Cemoş'un ile anlatacak çok hatıran var. Ne mutlu sana. En değerlilerinden birini kaybetmek çok zor. :(
Sevgilerimle...
Canım Selenim, canım ananemi kaybettiğimden beri içimde hep birşeyler eksik. Ben de Boluya her gidişimde Balkonda beni beklemediğini görüyorum. İçim bomboş oluyor. Yazını ağlaya ağlaya okudum...
merhaba canım;
büyük tesadüf sanırım ikimizinde anneannelerimizden bahsetmesi
aklıma düştüğünde çok duygusaldım ve ben yazımı senin gibi ayrıntılı yazmaadım ağlemktan yazmadım çok özledim onu
neyse canım
hoşuma gitti yazın söylemek istedim
sevgiler
:)
aynur
Papatyam,
Her zamanki gibi çok güzel yazmışsın. İlhamım ve moralim olduğun için çok teşekkürler...
Ceylocum, Senemcim,
Öpüyorum..
Sevgili bocuruk,
Amin.. Ben de ancak alışkın olduğum bloglara bakabiliyorum. Haklısın özellikle de çalışırken vakit ayırmak her zaman mümkün olmuyor. Tanıştığımıza sevindim.
Mögücüm,
Hiç kafamı şişirir misin aşkolsun. Anneannem de bu bahsettiğim yazlığını üçüncü kat olduğundan 2004'te sattı. Ama hep aradı o evini. Sizdeki gibi disko ve eve geç gelme sorunları tabi ki bizde de vardı :) ama sanırım ben izin konusunda şanslıydım. Denize ise arkadaşımın annesiyle ve sonrasında da kendim gidebiliyordum. Ama babaannen gözümün önüne geldi de dut ağacı ve dantel ile, çok şeker...
Esracığım,
Ağlama.... Öperim seni
Canım Cananım,
Keşke o zamanlardan tanışmış olsaydık. Ne güzel günlerimiz olurdu Akçay'da. Ben sevgili annenle sen de Cemoşla tanışma şerefine erişirdik. Öpüyorum kocaman saray çiçeğimi.
Minik kuşum,
Evet evet yaşlanıyoruz. Daha bir hissediyoruz artık sevinçleri de üzüntü ve kayıpları da. Ama dediğin gibi şükredecek çok şey var.
Burcucum,
Ne mutlu sevdiklerinizle güzel anıları tekrar hatırlatabildiysem.
Gannem,
Evet hala şaka gibi geliyor... Çok zor.
Zerrinim,
Canım.. Anne yarısı oluyorlar bizim için. Ama anneannemin de hep dediği gibi Allah sıralı ölüm versin ki onlar evlat kaybedip üzülmesin, bizler de ailelerimizle birbirimize bu üzünlere karşı destek olabilelim.
Merhaba Esracığım,
Hemen okudum yazını. Kalbimiz tanışmadan bir olmuş :) Aynı anda anıları yadetmişiz.
Merhaba Aynur.
Çok hüzünlü...
Selam ,yazinizi okur okumaz cok duygulandim ve son satirlarada birakiverdim gozyaslarimi ve hickira hickira agladim.Yaklasik 17yildir annemlerinde yazligi var Akcay'da belki de karsilastik biryerlerde.
Benim yollarimi gozleyen ne anneannem yada babaannem var.YAzik ki annemin hircinliklari yuzunden diyecegim her ikisini de en son gordugum 20yil oncesiydi.Annem hep kendini birakip giden annesine kizgin buyuttu bizleri sonra donsede onun icin anlam tasimadi anneannem,babaanneme ise bir kini vardir yillardir belkide simdi dusunuyorum ki kiskanclik.
Annem dersen sozunden cikmadigimiz cikamadigimiz biri hep bizim icin ama ona da bu yakinligi sevkati her ne kadar o bize hissetsede icinden ben bunu duyamiyorum.Sanirim bende sizinkisi gibi duygular yasamak istiyorum.Su an hepsi yasiyor(saglar yani) ancak istesemde onlarla birkac dakika bile yasiyamiyorum ne aci degil mi?
Ne mutlu size sizin gibilere...Sevgiler,
Sevgili Semra,
Madem hayattalar ve sen bu konuda hüzünlüsün, neden gidip onları görmüyorsun? Onları kaybettikten sonra keşke gitseydim demenin bir anlamı yok ki. Haydi, sevindir bence onları ve kendini...
Yorum Gönder