30 Mayıs 2007

Gökçeciğimin dünyaya gelişinin 28. yılı kutlamaları

Bir kutlama da bizde var :)
DOĞUMGÜNÜN KUTLU OLSUN GÖKÇECİĞİM. Bu blog senin yemeklerinle ve yardımlarınla da şenleniyor. Sen çok yaşa... Bugünlük senin doğumgünün ve tembelliği hakediyorsun. Sana Garfield yaşam felsefesini hediye ediyorum canımm :)

"İstanbul'un Fethi"nin 554. yıl kutlamaları

Lütfen sevgili Müge'nin sayfasını ziyaret edin. Tıklayınız.
Müge'nin eşi provaları fotoğraflamış, gerçekten harika. Ben gidemedim ama iş yerinden bir arkadaşım gitmiş harika olduğunu söyledi.

Fırında somon ve baharatlı patatesler


Dün akşam en sonunda iki aydır hayalini kurduğum somon balığını pişirdim. Bir türlü denk gelmiyordu. Somon balığını restoranlarda birkaç kez yemiş ve çok beğenmiştim. Nişantaşı'nda ve İkea restoranında yediklerimin hala tadı damağımda. Hatta İkea'nın sos tarifini bulmak için internette az dolaşmadım. Daha sonra Metro markette bir Cuma günü öğle arasında balık reyonuna uğramam ve iş çıkışı tekrar uğrayıp somon almaya niyetlenmem; o saate kadar somonların bitmesi ve sonrasında da bir türlü pişirmeye fırsat bulamamam ile olaylar gelişti.
Dün enginar almak için Migros'a uğradığımda balık reyonunda gözgöze geldik. Gerçi somonun belden aşağısı kalmıştı ama neyse :)) Hemen iki dilim hazırlattık. Birisi kocişe birisi de bana. İşten çıkışımız 19:30'u eve gelişimiz de 20:30'u bulduğundan, sonrasında da alışveriş torbalarını boşalt, balkon keyfine niyetlenip balkonu yıka derken saatin dokuzu geçmesi sebebiyle en pratik tarifi uygulamaya çalıştık. Canım da bana çok yardımcı oldu sağolsun.
İlk niyetim size enginarları hazırlayıp sunmak olduğundan ondan da geri kalmamam gerekiyordu ve bu durumda da yardıma ihtiyacım vardı. Enginar tarifleri sonra...

Tarifimiz çok basit. 2 dilim somonu çok az yağladığınız borcama yerleştiriyorsunuz. Tuzunu ayarlayıp 3-4 çarliston biberi doğrayarak üzerine dağırıyorsunuz. Her bir somonun üzerine bir dilim limon yerleştiriyorsunuz. Çok az su gezdirip (yarım çay bardağı kadar) borcamın üzerini aluminyum folyo ile kaplayıp 180 derecede önceden ısıttığınız fırına koyuyorsunuz. İlk 15 dakikadan sonra 200 dereceye getirip 5 dakika kadar daha tutuyorsunuz. Pamuk gibi balığınız hazır... (İlave Not: ben unuttum ama siz limon dilimlerinin altında bir tane de defne yaprağı koymayı unutmayın)

Balığınız pişerken de 5 adet ince kabuklu patatesi haşlıyorsunuz. Bıçak batırdığınızda tam göbek kısmına doğru bıçak hafif zor batıyor hale geldiğinde ocaktan alıyorsunuz ve dörde bölüyorsunuz.Teflon tavaya biraz yağ koyup, patatesleri ekliyorsunuz. Üzerine kırmızı biber, kekik, tuz ve az karabiber serpip ocağa koyuyorsunuz. Sürekli karıştırarak patateslerin her yönünün kızarmasını sağlıyorsunuz. Balığın yanında nefis bir lezzet.

Bu arada Nişantaşı'nda yediğim somonun yanında da patates püre vardı ve taze soğanla pişirmişlerdi. Çok lezzetliydi. Onu da en kısa zamanda deneyeceğim, size de tavsiye ediyorum.
Sevgiler
...
Somonun faydaları:
Somon balığının her derde deva bir çok faydası vardır,kısaca özetlemek gerekirse;
-Somon balığının çok besleyici ve lezzetli sindirimi de kolay olan bir havyar’ı(yumurtası)
-Yine sindirimi çok kolay olan,özellikle fileto olarak pişirilen, çok hafif bir eti
-Kalp damar sertliğine çok iyi gelen,Omega3 ve Omega6,yağları içeren bir yağı vardır.
Balıkta bulunan yağ asitleri Omega 3 ve Omega 6, kalp damar hastalıklarına karşı koruyor, kan şekerini düzenliyor. Depresyon, kanser, yüksek tansiyon ve kolestrole de olumlu etki yapıyor. Uzmanlar haftada 2-3 kez balık tüketmeyi öneriyor.
Omega yağ asitlerince zengin balıklar: Uskumru, tuna, morina, somon, sardalya, ton balığı, hamsi, ringa balığı, lüfer, kılıç balığı, istavrit ve palamut. Protein, A,B,D,E ve K vitaminleri, kalsiyum, magnezyum, demir, selenyum ve fosfor gibi insan vücudu için gerekli vitamin ve mineraller içeren balıkta doymamış yağ asidi doymuş yağ asidine oranla daha fazla. Omega 3 doymamış yağ asidi, bebeklik ve çocukluk çağında sinir sistemi ve beynin gelişmesine yardımcı olurken ileri yaşlarda da genel sağlığın korunması açısından önem taşıyor.
Omega 3'ün zengin olarak bulunduğu diğer besinler: yeşil yapraklı sebzeler özellikle semizotu, ceviz, fındık, soya yağı, kanola yağı, badem, avokado.
Ayçiçeği, soya, mısır, tahıl, kuşüzümü ve bitkisel sıvı yağlarda ise Omega 6 zengin olarak bulunuyor.
(Kaynak: )

25 Mayıs 2007

Bol Mineralli Buğday Unlu Ekmek Tarifleri

Haftasonu iki farklı ekmek tarifi denedim. Bana bu ilk denememde sevgili arkadaşım Gökçe yardımcı oldu. Hamur yoğurmak gerçekten de zor işmiş :). İki kişilik kas gücüyle iki ekmeği hazırladık.


İlki sevgili misss Zerrin'in tarifiydi. Tarife buradan ulaşabilirsiniz. Ekmekteki patatesler gözle görünmese de lezzet ve yumuşaklık katmıştı. Ruşeymli unun verdiği lezzet de cabası... Üzerine sürülen yumurta sarısı sayesinde de kabuğu nar gibi kızardı. Teşekkürler bu Misss kokulu ekmek için Zerrincim. Herkes senin tarifini daha çok beğendi ;)

Diğer ekmeği ise Söke'nin tam buğday unu karışımını kullanarak cevizli ve zeytinli olarak hazırladık. Kaba kepek ve özünü içeren tam buğday unu karışımı içerdiği doğal buğday lifleri sayesinde sindirimi kolaylaştırıyor, standart buğday ununa göre daha fazla mineral ve vitamin içeriyor.

Öncelikle 1 paket Söke un karışımına 1 dolu yemek kaşığı kuru maya ve 1 tatlı kaşığı tuz ekleyip karıştırın. Bu karışımın ortasını çukurlaştırıp 1cup su ekleyin (1 cup = 236 ml) ve yoğurun. Daha sonra 1 yemek kaşığı zeytinyağı ve 1/2 cup daha su ekleyin ve yoğurmaya devam edin . Yaklaşık 10 dakika yoğurduktan sonra üzerini örterek 10 dakika dinlenmeye bırakın. Bu arada 1 su bardağı yeşil-siyah zeytin ve istediğiniz kadar (ben yarım su bardağından biraz fazla koydum) kıyılmış cevizi hazırlayın. Beklemenin ardından hamuru yassılaştırarak yayın ve üzerine zeytin ve ceviz karışımını döküp yoğurmaya devam edin. Yaklaşık 5-10 dakika daha yoğurduktan sonra yağladığınız tepsinize hamuru şekil vererek yerleştirin. 190 dereceye fırınınızı ayarlayın ve fırın ısınana kadar ekmek hamurunuzu tepside dinlendirin. Isıtılmış fırına tepsinizi yerleştirin. İlk 10 dakika sonunda ısıyı 170 dereceye düşürün ve yaklaşık 25-30 dakika daha pişirin. Ek bilgi:İçinde zeytin bulunduğundan, patatesli ekmeğe göre daha hızlı tüketmeniz gerekecektir. Afiyet olsun.

Biraz da buğday ve ruşeym hakkında bilgilenelim:
Ruşeym (wheat germ) buğdayın özü demek. Bu bilinen buğday taneciğinin en tepesindeki 'cücük'tür. Buğdayın iç bölümünden oluşur. Tepesindeki o küçücük hayat kaynağı, bitki oluşmasını sağlayan ruşeym'dir.Buğday ruşeymi, tanenin filizlendiği bölgedir. Muhteviyatında yüksek miktarda A,E ve B1 vitamini, lesitin, esansiyel yağ asitleri ve proteinler ile minerallerden çinko, manganez ve krom bulunmaktadır. Döllenmeden sonra oluşan tohumda bitki embriyosu ile beraber besin deposu bulunur. Embriyo, bitkinin küçük bir kopyasını içinde barındırır. Besin deposu ise, bitki kendi besinini üretebilecek hale gelene kadar embriyonun büyümesini sağlayacaktır. Döllenmeden sonra tohum oluşurken bitki türüne göre nişasta ve protein ile birlikte şeker ve yağ da tohumla birlikte besin olarak depolanır. Nişasta tohum için gerekli olan enerji kaynağını sağlar. Depolanmış proteinler de bitki açısından önemli olan diğer proteinleri inşa etmek için embriyonun ihtiyaç duyacağı aminoasitleri sağlayacaktır. Buğdaydaki toplam proteinin yaklaşık % 8’ini içeren ruşeymin protein miktarı % 30 civarındadır.

Buğday ruşeymi tüm tanenin % 2-3’ünü oluşturur ve gıdalarda, kozmetikte aranan bir üründür. Gıda kullanımına uygun olan ruşeym oranı en fazla % 0,5’tir. Geleneksel bir değirmen sisteminde ruşeym, kepek azaltma pasajlarında elde edilir.

İçinde vücut için gerekli besin öğelerinin bir çoğunu yüksek miktarda içeren buğday ruşeymi, değerli bir maddedir. Bu maddenin % 15 oranında ekmeğe ilave edilmesi ile besin değeri yüksek, oldukça lezzetli ve iç yapısı homojen bir ekmek elde edilmiştir. Bu ekmeğin yeni bir çeşit ekmek olarak piyasaya sunulması, yeterli ve dengeli beslenme konusunda tüketiciye bir katkı olmuştur.
Buğday üç bölümden oluşur.
1- Ruşeym -buğday tanesinin en tepesindeki cücük
2- Kepek
3- Ruşeymin altında bulunan, tohum çimlenirken ruşeyme hayat veren gövde kısmı.

Buğday olduğu gibi öğütüldüğünde bunlar bütünüyle un oluyor. Tam buğdayın içinde;
1- E vitamini
2- Omega 3 ve 6 yağ asitleri
3- Protein
4- Karbonhidrat
5- Zengin vitamin ve mineraller
6- Lif var.

Gelin bunların ne işe yaradığına bakalım:
E vitamini: En güçlü antioksidan-lardan. Hücre yapısının bozulmasını engelliyor, yani kansere karşı koruyor. Cildi korur, güzelleştirir. Kanın damar içinde pıhtılaşmasını önler, böylece damar sertliği ve tıkanmalarını engeller.
Omega 3 yağ asitleri: Kolesterolü düşürmede etkili, metabolizmayı hızlandırır, hormonlarımızın yapımında kullanılır, kavrayış, algılama gücünü artırır.
Omega 6 yağ asitleri: Cilt kuruluğunu giderir, kadınlarda adet dönemimin daha rahat geçmesini sağlar.Bu yağlara iyileştirici yağlar da diyoruz. Bunlar beyin-sinir sistemi, bağışıklık sistemi, kalp-damarlar ve cilt için hayati değer taşırlar.
Protein: Kas-kemik, tırnak-saçlarımızın güçlü olması, hormonlarımızın yapımı, vücudu hastalıklara karşı korumak için mutlaka düzenli olarak almamız gereken bir besin maddesi.
Karbonhidrat: Sağlıklı bir beslenme biçiminde yediklerimizin yüzde 50'sinin karbonhidrat ağırlıklı olması gerekiyor.
Vitamin ve mineraller: Vücutta özel biyokimyasal reaksiyonlar için gerekli maddelerdir.
Lif: Bitkilerin hücre duvarında bulunan bir tür kabonhidrat türü. Kan yağlarını düşürmede, kilo vermede, şeker hastalığından korunmada, sindirim sistemi kanserlerinden korunmada önemli.Besleyici kısmı ayrılıyor.

Beyaz ekmeği yapmak için un rafine ediliyor, unun beyaz olmasını önleyen buğday kepeği ve ruşeym ayrılıyor, buğdayın sadece dolgu kısmı olan gövdesi öğütülüyor. Yani beyaz un üretmek için buğday tanesinin içinden buğday özü ruşeym ile kepek ayrılıyor. Asıl besleyici kısım ise çıkarılan buğday özü ve kepekte bulunuyor. Kar beyazı, yumuşak, yedikçe yedirten beyaz ekmek aslında kof; vitamin-mineral-besin açısından çok fakir bir ekmek.Kısacası buğday beyaz un elde etmek için rafine edilirken içindeki besin maddelerinin çoğunu kaybediyor.Sonuç: Beyaz undan yapılan sünger ekmek sadece açlık duygusunu bastırıyor, ama beslemiyor. Temel gıda maddesi olan ekmekten alınması gereken enerjiyi, besinleri, vitamin ve mineraller alınmamış oluyor.
(Kaynak: İstanbul Halk Ekmek , Vatan Gazetesi)

23 Mayıs 2007

Keyifli bir balkon, Tavuklu Bezelye ve Etli Enginar

Haftasonu ekmek denemelerim, arkadaşlarımla yaptığım keyifli kahvaltı sohbetleri dışında balkonumuzu güzelleştirmekle de zaman geçirdim. Cumartesi günü sevgili Serpil halam ile Bahçelievler serasından sakız sardunya, Koçtaş'tan toprak, saksı ve onbir ay çiçeği aldıktan sonra halamın sevgi ve emeği ile çiçeklerimizi diktik. Artık balkonda daha uzun oturasım geliyor, çiçeklerime baktıkça daha çok keyif alıyorum. Bu keyfi sizlerle de paylaşmak istedim.

Ayrıca iki lezzetli ve çok kolay yemek hazırladım. Yine düdüklü tencerelerim sayesinde çok pratik yemekler yapmış oldum.

TAVUKLU BEZELYE
Kansızlığı gideren ve pekliği geçiren taze bezelyenin, kan kanserine karşı koruyucu etkisi olduğunu ifade eden uzmanlar, gıda değeri ve insana zarar vermeme bakımından fasulyeden daha üstün olduğunu savunuyor. (Kaynak: ntvmsnbc)

Baklagil sebzeleri içinde yer alan bezelye insan beslenmesinde oldukça büyük bir öneme sahiptir. Protein ve karbonhidrat içeriği bakımından zengin olan bu sebze özellikle A,B ve D vitaminlerince zengindir. Bir çok çeşidi vardır. Bunlardan bazısı bodur olup 30-40 cm boylanarak yeşil yapraklarıyla toprağa yayılıp zemini örter. Sırık bezelyesi denilen diğer çeşidi gövdesinden çıkardığı sülüklerle yüksek boylu ne bulursa ona tutunan tırmanıcı bitkilerdir. Bunların hereklerle desteklenmesi gerekir. Bezelye çeşitlerinden bazılarının yalnızca taneleri yenir. Bazıları da kabuklarıyla birlikte yenilir. (Kaynak: Burdur İl Tarım Müd.)

yarım kg bezelye,
400 gr kuşbaşı doğranmış tavuk
1 adet havuç
2 adet orta boy patates
1 adet kuru soğan

Soğan ve tavuğu az yağda kavurun. Bu arada patatesleri ve havucu soyup küp küp doğrayın. Tavuklar biraz pişip soğan da öldükten sonra diğer tüm malzemeyi ilave edin. 1 su bardağı kadar salçalı su hazırlayın. Tuzunu ve karabiberini ayarladığınız yemeğe salçalı suyu da ilave edin. Düdüklüde altını kıstıktan sonra 5 dakika pişirin. Benimki daha çok bezelyeli tavuk oldu. Hangi malzemeyi daha çok seviyorsanız onun miktarını arttırabilirsiniz.

ETLİ ENGİNAR
Enginar mevsimi geldiğinden daha ilk yaptığım enginar yemeği bitmeden yenisini yapıyorum. Çok seviyorum enginarı. Enginar hakkında ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Aslında kocimikcim enginar sevmediğinden bu şekilde iki çeşit yemek yapıldı. Ona çok sevdiği bezelye bana da enginar. Bu arada önümüzdeki kışa hazırlık olarak haftasonu 5 kg bezelye alıp ayıkladım ve buzluğa attım.

Düdüklünüzün tabanına zeytinyağı döküp 6 adet enginarı dizin. Ben evde bonfile olduğundan 7-8 adet bonfileyi kuş başı doğradım. Doğranmış etleri enginarların içlerine yerleştirin. Tuz ve karabiberini ayarlayın. Üzerine dilediğiniz kadar (ben bir demet koydum) kıyılmış dereotunu yayın. Enginarların hizasına gelecek kadar su ile domates suyu ya da salçayı karıştırın. Dereotlarının üzerinden suyu gezdirin. Düdüklüde altını kıstıktan sonra 8 dakika pişirin.
Benim enginarlarım çok küçük ve narin değildi. O yüzden çiğden koyarak bu kadar süre pişirmek uygun geldi. Daha narin ve ufak enginar ile bu tarifi yapacaksanız, enginarların dağılmaması için etleri önceden biraz haşlayın ve düdüklüde sadece 3-4 dakika pişirin.

Afiyet olsun.

21 Mayıs 2007

DDD - Mi soru edatı

Bugünkü ev sahibimiz Ycurl. Bize "mi soru edatı"nı anlatıyor. Kendisine teşekkürler. Unuttuğunuz bilgileri hatırlamak için siz de yazısına bir bakın lütfen...

19 Mayıs 2007

YE #22 - Gül :) Kurabiye

YE #22 etkinliğinin ev sahibi Hülya'ya ve pratik tarif için de anneciğime teşekkür ediyor ve hemen tarife geçiyorum. Güllü dallarım hoşunuza gider umarım. Alternatif olarak bademli çeşidi de sunuyorum. Sevgiler...
(not: un kurabiyesi tarifime de buradan ulaşabilirsiniz)

Malzemeler:
3 kahve fincanı pudra şekeri
200gr becel (margarin)
2,5 su bardağı un
100gr dövülmüş fındık
1 paket vanilya

Yapılışı:
Pudra şekeri ve vanilyayı karıştırın. Yarım kahve fincanı kadarını ayırın (sonradan üzerine serpmek için). Kalan karışıma un ve oda sıcaklığında yumuşamış yağı da ekleyin ve yoğurun. Hamur kıvama gelince fındıkları da ekleyin ve karıştırın. Ceviz büyüklüğünde parçalar alın. Önce uzun çubuklar haline gelecek şekilde yuvarlayarak ya da elinizle yassıltarak hamuru uzatıın. Sonra spiral şeklinde gül haline getirin. 15 dakika 180 derecede, son 5 dakika da 160 dereceye düşürerek pişirin. Üzerine ayırdığınız pudra şekeri-vanilya karışımını serpip servis edin.

18 Mayıs 2007

Un Kurabiyesi ve Kahvaltı Önerisi

UN KURABİYESİ

Çarşamba akşamı eve gittiğimizde bizim kocimik eve girer girmez elime bir tarif tutuşturdu. Bir müşterisi un kurabiyesi yapıp getirmiş, çok güzel kıtır kıtırmış, tarifini almış, noolur ben de yapsaymışım... Baktık ki evde buğday nişastası yok ve pudra şekeri kalmamış, bakkal arandı gece 10.30'da, sipariş verildi. Gece 12 gibi kurabiyeler hazırdı. O saatte ben bir, kocimik ise sanırım dört adet mideye indirdik :). Kurabiye etkinliğine başka tariflerim olacak ama un kurabiyesi tarifini de buradan veriyorum:

250gr'lık becel'in yarısı
1 kahve fincanı sıvı yağ
1 su bardağı pudra şekeri
1 su bardağı buğday nişastası

1 paket vanilya
1-1,5 su bardağı un

Oda sıcaklığındaki becel'e sıvı yağı da ekleyin, un hariç diğer tüm malzemeyi de katıp karıştırın. Daha sonra önce 1 bardak un ilave edin. Hamurun kıvamına göre maksimum yarım bardak daha un ekleyin. Yağlı ve yumuşak ama elinize yapışmayan bir hamur elde edeceksiniz. Hamurdan parçalar kopartıp yuvarlayın ve hafif yassıltın. Yağladığınız tepsiye dizin. 160-170 derecede yarım saat kadar hafif pembeleşene kadar pişirin. Fırından çıkardığınızda üzerine pudra şekeri serpin.


KAHVALTI ÖNERİSİ


Kahvaltı için ise iki hafta önceki pazar kahvaltımızda hazırladığım ve sevgili Cemoş'umun da yazlıkta beraber geçirdiğimiz her günün sabahında bana hazırladığı domates-peynir ezmesini önereceğim. Anneannem gece 10.30 gibi yatar, sabah en geç 7.00'de kalkar, öğlenleri de bir saatlik güzellik uykusuna yatardı. Öğlenleri bir saat yalnız kalmaktan sıkılıp gidip uyandırdığım da çok olmuştur canımı :). Gece yatmak bilmeyen ben sabah da o kadar erken kalkamazdım tabi ki. Anneannem artık açlığa dayanma noktasının sonuna geldiğinde gelir uyandırırdı beni 'Seloşum' diyerek. Bir de tekerleme söylerdi. Sadece iki satırını hatırlıyorum. Gerçi devamı var mıydı ondan da emin değilim:
"Kalkın tayfalar,
Gemi yalpalar".

Bunu tabiki melodili söylerdi ki buradan size anlatamıyorum. İnternetten arattım bu tekerlemenin devamı var mıdır diye. Sadece aşağıdaki şekilde buldum ki Cemoş'umunkinden farklı:
Kalkın Tayfalar!
Deniz yalpalar,
Bakın şu gemilere,
Açılıyor enginlere,
Çekerler ipi,
Açarlar yelken,
Rüzgar estikçe,
Sorma keyfimi...

Tekerleme eşliğinde nazlanılarak kalkılır. Sofra hazırdır. Afiyetle yenilir. Yıllar sonra küçük torum kocaman olur ve artık kahvaltıları kendisi hazırlamaya başlar...

Gerekenler sadece 2 adet domates (çok küçük doğranmış ya da yumuşaksa çatalla ezilmiş), bir kalıptan kesilmiş iki parmak kalınlığında beyaz peynir, dilediğiniz kadar zeytinyağı. Hepsini karıştırın. Gerçekten çok lezzetli ve doyurucu. Miktarlar iki kişi için yeterli oluyor.
Sevgiler

17 Mayıs 2007

Hangi Yemeksiniz?

Aşağıda gördüğünüz, doğum tarihlerine göre insanları yemeklere benzetme yazısı, bana e-posta ile geldi. Ben hiç de sevmem ama 'kokoreç'im, ya siz nesiniz? :))

Ocak 1 - 9 ~ Musakka
Ocak 10 - 24 ~ Kuru Ustu Pilav
Ocak 25 - 31 ~ İmam Bayıldı
Şubat 1 - 5 ~ Kokoreç
Şubat 6 - 14 ~ İşkembe
Şubat 5 - 21 ~ Köfte
Şubat 22 - 28 ~ Tantuni
Mart 1 - 12 ~ Suşi
Mart 13 - 15 ~ İmam Bayıldı
Mart 16 - 23 ~ Kuru Ustu Pilav
Mart 24 - 31 ~ Kokoreç
Nisan 1 - 3 ~ İmam Bayıldı
Nisan 4 - 14 ~ Tantuni
Nisan 15 - 26 ~Kuru Ustu Pilav
Nisan 27 - 30 ~ Köfte
Mayıs 1 - 13 ~ Suşi
Mayıs 14 - 21 ~ İşkembe
Mayıs 22 - 31 ~ İmam Bayıldı
Haziran 1 - 3 ~ Kuru Ustu Pilav
Haziran 4 - 14 ~ Köfte
Haziran 15 - 20 ~ Musakka
Haziran 21 -24 ~ Suşi
Haziran 25 - 30 ~ Kokoreç
Temmuz 1 - 9 ~ Kuru Ustu Pilav
Temmuz 10 - 15 ~ Musakka
Temmuz 16 - 26 ~ İşkembe
Temmuz 27 - 31 ~ Kokoreç
Agustos 1 - 15 ~ Suşi
Agustos 16 - 25 ~ Kuru Ustu Pilav
Ağustos 26 - 31 ~ Köfte
Eylul 1 - 14 ~ İşkembe
Eylul 15 - 27~ Kokoreç
Eylul 28 - 30~ Musakka
Ekim 1 - 15 ~ Suşi
Ekim 16 - 27 ~ Köfte
Ekim 28 - 31 ~ Tantuni
Kasim 1 - 16 ~ İmam Bayıldı
Kasim 17 -30 ~ Kokoreç
Aralik 1 - 16 ~ Musakka
Aralik 17 - 25 ~ Suşi
Aralik 26 - 31 ~ İşkembe

Musakka: Cekici ve populersiniz.. Kolayca arkadaş edinebiliyorsunuz.. Kendinden emin tavirlarinizla grup icinde liderlige yakişiyorsunuz.

Kokoreç: Utangac ve sevimlisiniz. Tanimadiginiz insanlarla konuşmayi sevmez ama arkadaşlarinizla herşeyi paylaşabilirsiniz.Arkadaş seciminde oldukca dikkatlisiniz. Sevilen birisiniz.

Suşi: Yerinde duramayan birisiniz.Cok arkadaşiniz var ve sosyal yaşaminiz cok renkli. Dedikoduyu biraz seviyorsunuz. Sizi taniyan sizin gibi biri daha olmadigini duşunuyor. Dikkat cekmeyi cok seviyorsunuz.

Tantuni: Esrarengiz birisiniz. Ne zaman nasil davranacaginiz pek belli olmuyor. Cogu şeyden ilk sizin haberiniz oluyor bu yuzden cok ilgi goruyorsunuz.

Kuru Ustu Pilav: Sessiz sakin ama cok zekisiniz. Dost canlisi,sevilmeyi bekleyen tavirlariniz ilgi cekiyor. Kucuk bir arkadaş grubu size yetiyor. Fazla populer olmasaniz da yakinlarinin el ustunde tuttugu birisiniz.

İmam Bayıldı: Siz lider olmak icin dogmuşsunuz. Sozunu dinleten,dedigini yaptiran birisiniz. Kararli tavirlariniz cevrenizdekileri etkiliyor. Insanlarin arkadaş olmak isteyebilecegi birisiniz.

Köfte: Uyumlu, sicakkanli birisiniz. Size nasildavranilmasini istiyorsaniz siz de herkese oyle davraniyorsunuz. Sadik ve durustsunuz, yapmacik insanlara ve dedikoduya karşisiniz.

İşkembe: Cok hassas ve narinsiniz. Kolay aşik oluyorsunuz. Ne cok utangac ne cok girişkensiniz. Arkadaş grubunuzda kirilmamasi icin kollanan birisiniz.

16 Mayıs 2007






Küçük bir notum var sizlere. Sevgili blog arkadaşım Çalışan Anne Esra yeni bir sayfa açmış. Blogunda çocuklarla ilgili etkinlikler, sağlık sorunları, yeme alışkanlıkları, anne-babalık ile ilgili harika bilgiler sunan Esracığımın eşi bakmış ki özellikle etkinlik haberleri dolup taşıyor, Esra'ya yeni bir web sayfası açmasını tavsiye etmiş. Hikayenin gerisini kendisinden dinleyin. Devamı için tıklayınız.
Ve yeni sayfası olan http://www.oyalamakagidi.com/ 'a da tıklamayı unutmayın. Çocuklarınız için faydalı bir site...

15 Mayıs 2007

İç Baklalı Enginar ve Enginarlı Tavuk

Enginar (Cynara scolymus), Asteraceae familyasından mavi-mor renkli çiçekler açan, 50-150 cm boyunda çok senelik otsu bir bitki. Gövdeleri dik, kuvvetli, sert ve boyuna olukludur. Yaprakları sapsız, büyük, uzun-oval ve parçalıdır. Çiçekler üst yaprakların koltuğundan çıkan, uzun sapların ucunda büyük başçıklar halinde toplanmıştır. Çiçek tablası etlidir.

Enginarda A ve C vitaminleri, kalsiyum, potasyum, demir, manganez ve fosfor gibi çeşitli mineraller orta seviyede bulunur. Enginarda bulunan Ciarin adlı madde karaciğer, safra kesesi, böbrekler ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardım eder. Bedeni ve ruhi bitkinliği giderir. Sarılıkta faydalıdır. Şeker hastaları için çok faydalıdır. Kandaki şeker miktarını ayarlar. Vücuda dinçlik verir. Sinirleri güçlendirir. Damar sertliği ve kalp hastalıklarını önler. Karaciğer hastalıklarının çabuk geçmesini sağlar. Kandaki üre ve kolestrolü düşürür. İdrar söktürür. Böbreklerdeki kumların dökülmesine yardım eder. Romatizmanın şikayetlerini geçirir. Mide ve bağırsakları temizler. İshali keser. Emzikli kadınlar, böbreklerinde veya mesanelerinde itihap olanlar yememelidir. Taze olarak tüketiminin yanında konserve ve derin dondurulmuş olarak kullanımı mümkündür.

Karaciğeri koruyucu:
Karaciğerin kendini yenileme yeteneğini artırılmasına yardımcı olabilir.
Karaciğerin hücre ölümünün azaltılmasına yardımcı olabilir.

Kolesterol seviyesini ayarlayıcı:
Kolesterol biyosentezi üzerinde etkili olduğu için, kandaki kolesterol seviyesinin ayarlanmasına yardımcı olabilir.

Sindirimi kolaylaştırıcı:
Karaciğerde safra salgılanmasının artmasına etki ederek hazımsızlık ve diğer sindirim şikayetlerinin azaltılmasına yardımcı olabilir.

İdrar söktürücü:
Enginar, böbreklerdeki üre konsantrasyonunu artırarak diürezin artmasına öncülük edebilir.
Karaciğer ve kalbin en iyi dostu olan enginarın kanı temizlediğini ve yorgunluğu giderdiğini vurgulayan uzmanlar, diğer zehirli maddeleri ve yorgunluk maddelerini idrarla dışarı atarak vücuda dinçlik verip dinlendirdiğini söylüyor. Uzmanlar, enginarın, beyin yorgunluğunu çabucak geçirdiğini, kalp adalelerini kuvvetlendirdiğini, onu rahatsız eden üre ve kolesterolü düşürerek kalbin rahat çalışmasını sağladığını, şeker hastaları için de çok faydalı olduğunu, mide ve bağırsakları dezenfekte ederek ishalleri durdurduğunu kaydediyor.

Enginar genel olarak ülkemizde ve birçok ülkede vegetatif yolla üretilmektedir. Dikim genellikle Akdeniz ve Ege bölgesinde Ekim–Kasım aylarında, Marmara bölgesinde ise Mart–Nisan aylarında yapılır.
(Kaynak: Vikipedi, Health News)

İÇ BAKLALI ENGİNAR

Malzemeler:
4 adet taze enginar
1 su bardağı haşlanıp kabukları soyulmuş iç bakla
3-4 dal taze soğan
Zeytinyağı, tuz
¼ limon suyu (ekşi seviyorsanız yarım limon suyu)
1 demet dereotu

Yapılışı:
İç baklaları kaynar suya atın ve sadece 1-2 dakika bekletip çıkartın. Kabuklarını soyun.

Taze soğanları doğrayıp enginarları pişireceğiniz tencerede az zeytinyağında 3-4 dakika karıştırarak pişirin. Ilınınca baklalara ilave edin ve tuzunu da katıp karıştırın.

Tencereye enginarları dizin. Enginarların hizasına kadar su koyun, tuzunu ayarlayın ve limonun suyunu da özellikle enginarların üzerine denk gelecek şekilde ilave edin. (Ekşi sevmiyorsanız dilimlenmiş limon da koyabilirsiniz). Enginarları bu şekilde pişirin.
Yaklaşık 15 dakika sonra bakla-soğan karışımını da enginarların içine ve artanını da kenarlara koyun ve üzerine kıyılmış dereotunu serpin. Bu şekilde enginarlar ve dereotları da tam pişene kadar yaklaşık 10 dakika daha kısık ateşte tutun. Afiyet olsun.

Püf nokta: Piştiğini anlamak için enginarların tam ortasına çatal saplayın. Kolay batıyorsa pişmiş demektir.

ENGİNARLI TAVUK
Bir de sonbaharda buzluğa koyduğum fakat tazesi çıktığı halde halen bitirememiş olduğum buzluk enginarlarım vardı. Bunlardan da aşağıdaki yemeği yaptım ve hatta bütün kış neden bu şekilde pişirmeyi akıl edemedim diye de kendime kızdım.

Malzemeler:
6 adet minik enginar
6 adet kemiksiz ızgara tavalık tavuk
1 demet dereotu
2-3 kaşık domates suyu
Tuz, karabiber, zeytinyağı
Düdüklü tencerenize biraz sıvı yağ döküp tavukları dizin ve tuz karabiber ekin. Tavukların üzerine enginarları dizin ve tuzunu ayarlayın. Doğramış olduğunuz dereotlarını en üste yayın. 1 çay bardağı kadar su ekleyin. En üste de domates suyunu lezzet vermesi için parça parça koyun. Düdüklünün düdüğü çıktıktan ve altını kıstıktan sonra 8 dakika pişirin. Gerçekten çok lezzetli oldu. Tavsiye ediyorum. Sevgiler…

12 Mayıs 2007

GÖKÇE'YE Kestaneli Yulaf Küpleri

İYİ Kİ DOĞDUUUUN GÖÖÖKKKKÇEEEE...

Gökçe Senemciğim, canım,
Çok uzaklardan dertleşenim,
Sevincimi üzüntümü paylaşanım,
Uzun aralar da versek beni unutmayanım,
Nazlı kuzum, sarı gacım,
Minik kuşum, Amerikalım...

Doğumgünün kutlu olsun fıstığım...

Bu tarif senin için. Umarım sanal hediyem yüzüne ufacık bir gülümseme kondurabilmiştir. Seni seviyorum.

KESTANELİ YULAF KÜPLERİ

Bu tarifi internetten bulduğum bir tariften ilham alarak ve üzerinde çok değişiklik yaparak uydurdum :). Ama kocimik tarafından başarılı bulundu. Umarım siz de beğenirsiniz. Önce sizi YULAF konusunda biraz bilgilendireyim sonra da tarifimize geçelim.

Hızlı yaşam, stres, fast-food beslenmeye bağlı olarak artan yağ tüketimi ve dengesiz beslenme, birçok hastalığa zemin hazırlar. Giderek azalan sebze, meyve ve kuru baklagil tüketimi, vücudumuzda önemli fonksiyonları olan lifli besinleri yeteri kadar alamamamıza neden olur.
Yiyeceklerin sindirilmeyen kısmına lif (posa) denir. Lif içeren yiyecekler, bağırsaklarda hacim oluşturarak hem tokluk hissi uyandırır, hem de bağırsak kanseri oluşması riskini azaltır. Ayrıca, diyet yapan kişilerde sıkça karşılaşılan kabızlığı önler ve kandaki yağların (kolesterolün) yükselmesini engeller.

Ayrıca, lifli yiyeceklerin şeker hastalığında oldukça önemli bir yeri vardır. Lifli yiyecekler, kan şekerini yavaş yükseltir. Bu nedenle, şeker hastalarının beslenme programları mutlaka lif içermelidir. Kepek, yulaf, buğday kepeği iyi birer lif kaynağıdır.
Beslenmemizde bu denli önemli olan lifin günlük tüketim miktarı 18-21 gram arasında olmalıdır. Lif yönünden oldukça zengin olan Yulaf Ezmesi, süt, yoğurt, çorba gibi yemeklere karıştırılarak, günlük lif ihtiyacının karşılanmasında oldukça önemli bir yer tutar.

Lifli besinlerin birçok faydası vardır. Lifli besinler hakkında bilinmesi gerekenlerin başında, iki grup lifli besin olduğunun bilinmesi gelir: suda eriyen ve erimeyen lifler.
Suda erimeyen lif içeren besinler (kuru erik gibi), dışkının miktarını artırarak, bağırsak falliyetlerinin düzenlenmesinde son derece fayda sağlarlar. Bu tür suda erimeyen lifler, bitkilerin vücudumuz tarafından sindirilemeyen kısımlarıdır ve kompleks karbohidratlardan meydana gelirler. Sindirim sisteminin iyi bir şekilde işlemesi için bu tür lifli besinlerin yeterince alınması gerekir.
Suda eriyen lif içeren besinler (yulaf ezmesi ve çavdar unu gibi), hakkında bir çok çalışma bulunmaktadır. Çalışmalar daha çok suda eriyen liflerin kolesterol düşürücü ve kalp hastalıklarını önleyici etkisi üzerinedir. Etki mekanizması tam olarak açıklanabilmiş olmamakla birlikte, kolesterol düşürücü etkisi üzerinde görüş birliği vardır. Bazı çalışmalar, bu liflerin kolesterolün (geri) emilimini azaltarak etki ettiğini ortaya koymuştur. Bu şekilde barsaklara salınan safraya bağlanırlar ve kalın barsak kanseri oluşumunu engelleyebilirler. Finlandiya da çavdar ekmeği kullananlarda gerçekleştirilen bir çalışmada, çavdar ekmeğinin tansiyonu, kolesterolü ve trigliseridi düşürdüğü, şekerlerin kullanımını arttırdığı ve kalp krizi riskini azalttığı iddia edilmiştir. Kısacası etki mekanizmaları tam olarak bilinmemekle birlikte kesin olan konu; lifli besinler sağlıklı bir yaşam için gereklidir.
Her iki tür liflerin kaynağı sebzeler, meyveler ve rafine edilmemiş hububattır. Bir porsiyon sebze ve meyve ortalam 3 gram lif içermektedir. Dolayısı ile günlük 4-5 porsiyon sebze ve meyve ve yeterli miktarda hububat ürünleri yenmelidir.
Kaynak: Hekimce,Formdakal


Malzemeler:
2 su bardağı yulaf ezmesi (Eti Lifalif)
1 su bardağı un
¼ su bardağı kahverengi şeker
Yarım çay kaşığı kabartma tozu
Yarım çay kaşığı tarçın
125 gr’lık tereyağının ¾’ü
250 gr’lık becel’in ¼’ü
1 kavanoz Kafkas kestane püresi (380gr)

Tereyağının yarısını küp küp doğrayın. Kalan yarısını ve becel’i ocakta eritin ve ılımaya bırakın. Yulaf, unu, kabartma tozunu, tarçını ve küp küp doğradığınız tereyağını rondoda çekin (eğer rondonuzun haznesi benimki gibi küçükse, iki parti halinde yapın).
Bu karışımı mikser kabınıza alın. Şekeri, eritilmiş ve ılımış yağı ekleyin. Mikserinizin en düşük hızında iyice karıştırın.

Yağladığınız borcamınıza (yaklaşık 20X30 boyutunda) karışımın 2/3’ünü yayın. Üzerine kestane püresini ve en üste de kalan yulaf karışımı yayın. 180 derece önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarana kadar 30 – 35 dakika pişirin. Fırından çıkartıp soğumasını bekleyin ve kolay dilimlemek için üzerini strech film ile kapatıp buzdolabında 1 saat kadar bekletin. Yanında dondurma ile servis yapabilirsiniz. Buzdolabında muhafaza ettiğiniz taktirde 1 hafta kadar dayanan bir tatlı…

Tatlının tamamında 15 gr kadar lif bulunuyor. Yani tatlıyı 8 parçaya böldüğünüzü düşünürseniz 2gr’lık lif ihtiyacını karşıladınız bile. Gerisini de daha az kalorili olarak meyvelerden tamamlarsınız artık. Yoksa bu kilolar başa bela…
Afiyet olsun.

10 Mayıs 2007

Fırında Kıymalı Kuşkonmaz

Tariflerime tekrar başlıyorum. Cemoş'uma olan yazım giderek geçmişte kalacak olsa da bu tariflerin herbirini verirken onu düşüneceğim. Hepinizin desteğine çok teşekkür ederim. Acı paylaştıkça azalmıyor malesef ama acının yanında ufak mutluluklar yaşanıyor bu paylaşımlar sayesinde. Hepinize sevgiler...


Bilgi dağarcığımıza kuş kondu:

Türkçe'de "kuşkonmaz" diye adlandırdığımız "asparagus"un ilk görüldüğü yer olarak "Encyclopedia of Food and Nutrition"da, Doğu Akdeniz ve Anadolu gösterilir. Mısır ve Romalıların da itibar ettiği kuşkonmazı, Yunanlılar doğadaki tabii haliyle yerlerken, Romalılar özel olarak yetiştirmişlerdir. Kuşkonmazın, zamanın Avrupası'nın mutfak başkenti Paris'e ilk gelişi, bu ürüne büyük bir muhabbet duyan XIV. Louis dönemindedir. Oradan da hemen Avrupa'nın diğer saraylarına dağılmaktadır. Mutfakta büyük bir moda haline dönüşmesi de bu yıllara rastlar. İlk zamanlar, ağız tadı meraklıları için vazgeçilmez lezzet ve benzersiz kokusuna rağmen, ne tuhaf ki, karmaşık soslarla servis olunmuştur. Kuşkonmaz neredeyse 2000 yıldır kendisine atfolunan sıhhi faydalar ile de anılır: Diüretik ve laxative. Gözlere iyi gelir, diş ağrılarına devadır... Nutrisyenlerin tahlilleri için de fevkalade makbul sonuçlar verir: Karbonhidrat, kolestrol ve yağ yoktur. Enerjisi düşük. A, B1, B2 ve C vitaminleri, protein, şeker ve mineraller açısından zengindir.
Cumhuriyet döneminde kuşkonmazın ülkemizde ilk kez yetiştirilmesi, Atatürk'ün çabaları ile gerçekleşmiştir. Ata isteği üzerine Avrupa'dan kuşkonmaz tohumu getirilerek ilk üretim Yalova Devlet Çiftliği'nde yapılmıştır. Son beş altı yıldır Bursa ve Ege'de müteşebbis müstahsiller kuşkonmaz yetiştirmeye başlamışlardır. Istanbul'un Silivri ilçesinde kuşkonmaz bağları bulunmaktadır. (Kaynak: Sabah arşiv)

Kuşkonmaz, sapı toprak altında bulunan ve yenebilir kısmı 'tomurcuk' olarak adlandırılan bir sebzedir. En lezzetli olduğu zamanlar mart ile haziran arası olan kuşkonmazın 3 ayrı cinsi yetiştirilir. Her çeşit toprakta kolayca yetişen beyaz kuşkonmaz, en çok Belçikada üretilir. Büyük ve yumuşak olan bu türün belirgin bir lezzeti yoktur. Menekşe kuşkonmaz ise, kuşkonmazın İtalyada yetiştirilen kokulu ve rengi mora çalan bir çeşididir. Meyvamsı bir tada sahiptir. Yeşil kuşkonmaz, en yaygın türdür. Boyu 15 cm.e ulaştığında toplanır ve lüks tüketime giren bir üründür.

Kuşkonmaz türleri kendi içinde de boylarına ve tomurcuk yapılarına göre sıkı, sert, lekeli ve lekesiz olmak üzere alt çeşide ayrılır. Taze kuşkonmaz, sert, bükülmez, tek renkte ve kırıldığı zaman parlak bir kesite sahip olmalıdır. Nemli bir beze sarılı olarak 3 gün kadar tazeliğini korur.
Besleyici değeri yüksek olmayan kuşkonmazın 100 gramı 25 kalori içerir. Düşük kalorili olduğu için şişmanlatmaz. A ve C vitaminleri bakımından çok zengindir.

Yetiştirilmesi zor sebzeler arasında yer alan kuşkonmaz iyi bir böbrek çalıştırıcıdır. Aynı zamanda da sinirleri yatıştırır ve iştah açar. Ancak ıspanak ve enginarla bağdaşmadığı için aynı öğünde yenilmemelidir.

Ege ve Marmara bölgelerinde ekimi yapılan kuşkonmaz, yeni Türk mutfağının aranan sebzeleri arasındadır. Ağzının tadını bilenlerin gözdesi olan kuşkonmaz, çocukların da yemesi gereken sebzelerdendir. Karaciğer üzerine olumlu etkisi vardır. Kalp atışlarını düzenlediğinden özellikle sınav zamanları heyecanı yatıştırmak için çocukların mönüsüne eklenmelidir. (Kaynak: Mutfak rehberi)

Bu kadar bilgiden sonra tarifimize geçelim.

Malzemeler:
1 demet kuşkonmaz
300-400 gr kıyma
3-4 adet çarliston biber
Rendelenmiş kaşar
3 domates rendesi
2 kaşık domates suyu

Yapılışı:
Kuşkonmazları yıkayın ve saplarının sert kısımlarını kesip, atın. (Ben sapların yaklaşık yarısını kestim.) Kuşkonmazları bağlayıp demet yapın ve olabildiğince küçük bir tencerede sapları suda olacak şekilde haşlayın (yaklaşık 10-15 dakika). Bu haşlama yöntemini internet araştırmalarım sonucunda öğrendim. Aslında kuşkonmazın çok yaygın olduğu Almanya’da kuşkonmazları demet halinde dik tutarak haşlamak için özel dar-uzun tencereler varmış ve bu şekilde haşlamak makbulmüş.

Ayrı bir tencerede kıymayı, dilimlenmiş biberleri tuz ve karabiber ilave edip kavurun. Bir yandan da domatesleri rendeleyin, domates suyunu da ilave edip bekletin.

Fırın kabınızı yağlayıp önce kuşkonmazları dizin, üzerine kıymayı ve en üste de domates rendesini yayın. 180 derecede ısıtılmış fırında 20 dakika kadar pişirin. Üzerine rende kaşarı da döküp 5 dakika daha fırında tutun ve servis yapın.

Bu tarifi beşamel soslu yapmadım. Bu şekilde çok daha hafif oldu. Afiyet olsun.

07 Mayıs 2007

Sayfamın İlham Kaynaklarından CANIM CEMOŞUMu Kaybettik














Evet… İlk defa bu kadar uzun süredir bloguma ara verdim. Çünkü en son yazımda hayatta olan canım anneannem 1 Mayıs 2007 sabaha karşı 4.05’te gözlerini sonsuza dek yumdu. Ertesi gün de canımı bir cevher gibi sakladık. Mis kokulu pamuğuma son kez veda ettim, onu öptüm, kokladım. Her ne kadar 91 yaşında da olsa, son 15 gündür hastanede rahatsız yatıyor da olsa, ölüm ona hiç yakışmadı. Canım kadar güler yüzlü, bulunduğu hiçbir kötü durumdan şikayetçi olmayan, yaşamayı seven ve yaşına rağmen halen yaptığı nakışlar, dikişler, örgülerle faydalı olmaya devam eden hayat dolu birinin bizi bırakıp gideceği kimin aklına gelirdi. On sene önce bile beraber kaldığımız yazlarda, geceleri uyandıkça nefesini dinlediğim Cemoş’umu bu şekilde ve bu zamanda kaybedeceğim hiç aklıma gelmezdi.

Doğduğum günden 7 yaşıma kadar bana bakan Cemoşumla, sonrasında da yaz tatillerimi iple çekip Akçay’da 3 ayımı beraber geçirmiş olduğum güzel günler için çok mutluyum. 91 sene de keyifle, sevdiklerinin acısını görmeden ve (umarım) en az acı çekerek kendine ve bizlere yük olmadan dilediği şekilde hayata gözlerini yuman Cemoş’um için de sevinerek kendimi avutuyorum. İlk torunu olan benim de düğünümü gördüğü için çok şanslıyım. Hep çocuğumu da görmesini hayal ettim ama maalesef olmadı.

Canıma benim ve annemin göndermiş olduğumuz mektupları, kartları, yılbaşı tebriklerini kurcaladım biraz. Buradan, onlardan birkaç örnekle Cemoş’uma veda etmek istiyorum. Ona olan aşkımı az da olsa anlatacaktır bu alıntılar.

Söylenecek çok şey var aslında,
Ama kelimeler yetersiz şu anda…


Cemoşcuğum,

Senin gibi sabırlı, korkusuz, güçlü, neşeli ve becerikli olmak için hayatım boyunca çabalayacağım. Beni 7 yaşıma kadar sen büyüttün. Konuşmaya başladığımda ilk anne’m sen oldun. Keşke demeyi sevmiyorum ama yine de, keşke o günleri daha içime sindirerek ve her ayrıntısını aklımda tutarak yaşasaymışım. En acısı da bir daha gül yüzünü göremeyecek ve kokunu derinden içime çekip seni öpemeyecek olmak.

Bu sefer, ‘git, kendini özlet yine gel’ diyemiyorum. Sanırım bu en uzun ayrılığımız olacak. Umarım sevgimi oradan da hissediyorsundur. Seni seviyorum Cemoşcum…

Aşağıdaki irmik helvası senin için… Helvanı da kavurdum ya, hala inanamıyorum. Şaka gibi… Sana ithaf olunan bu sayfaya yakışır şekilde İrmik helvanın tarifi ile uğurluyorum seni. Artık sen yoksun ama bu blog senin için devam edecek…

Tarif: 1 ölçü yağı (2/3’ü becel, 1/3’ü tereyağı) eritip içine 2 ölçü irmik katıyorsunuz ve sürekli karıştırarak kavuruyorsunuz. Kavrulduğunu anlamak için içine 6-7 adet de çam fıstığı atın. Fıstıklar karardığında irmik de kavrulmuş demektir.

Aynı zamanda başka bir tencerede 4 ölçü su ve 2 ölçü toz şekeri kaynatın. Tencerenin tabanından minik kabarcıklar çıktığında altını kapatın (1. püf nokta) ve şöyle bir karıştırın.

Kavrulan irmiğe şekerli suyu da ilave edin ve üzerine kapak değil bir bez örterek (2. püf nokta), arada karıştırarak suyu çekene kadar kısık ateşte arada karıştırarak pişirmeye devam edin. Tahta kaşık irmiğe sapladığınızda dik duruyorsa olmuş demektir. Ben ölçü olarak becel kabını kullandım. 0,75 kap yağ; 1,5 kap irmik; 1,5 kap şeker ve 4 kap da su koydum. Bu ölçülerle yaklaşık 15–20 kişilik helva çıktı.

Son olarak yağsız kavurmuş olduğunuz 2 paket çam fıstıklarını da irmiğe ilave edin ve servis edin. Fıstıkları ayrı bir yerde kavurup sonradan ilave ettiğinizde daha çıtır çıtır oluyor. Diğer türlü şerbet fıstıkları yumuşatıyor (3. püf nokta).

Afiyet olsun. Tüm ölmüşlerimizin ruhları şad olsun…

Not: Şiir - Yunus Emre