30 Haziran 2007

Bir yengeç daha doğdu :)


CANANCIĞIM,

YENI YAŞIN KUTLU OLSUN VE HER DAİM MUTLU GEÇSIN. HER YENİ SENE, SENİ BİR YAŞ DAHA GENÇLEŞTİRSİN. KUZUCUĞUN VE KOCACIĞINLA BİR ÖMÜR MUTLU, HUZURLU, SAĞLIKLI YAŞA İNŞALLAH.

öpüyorum...

29 Haziran 2007

Teşekkürler

Güzel tebriklere ve fıstıklarımdan gelen hediyelere çok teşekkürler. Beni mutlu edenler mi? İşte sırasıyla aşağıda:
1) Annişko ve babişko'dan cıvıl cıvıl desenli bir etek
2) Kocişten güzel mi güzel bir elbise
3) Candostlarımla güzel bir yemek ve hediye kolyem
4) Senemişko ve Ceylin'den e-foto











5) Canancığım ve çiçeğinden bir e-kart
6) Mügeciğim'den e-pasta
7) Amerikalı Gökçeciğimden bir e-kart

27 Haziran 2007

Bu ProfitErol Selen için...

Tam 28 yıl önce saat 03.30'da kapkara saçlı, yanakları tüylü bir kız dünyaya geldi Ankara Güven hastanesinde. Babasının kucağına verdiklerinde adamcağız şaşırdı. Yoksa sütçünün kızı mıydı bu? :) Sonra kara saçlar döküldü yerine kumral bir kız geldi. Bu kız Batman'da olma, Ankara'da doğma, Balıkesir'de büyüme, aynı zamanda baba tarafından Avanoslu, anne tarafından da Girit ve Karadeniz'li Selen'den başkası değildi...


Evet bildiniz: Bugün benim doğumgünüm... E doğumgünümde de tuzlu tarifi vermek olmazdı. Onun için dün akşam yemedim içmedim size profiterol pişirdim. Biz ona aile içinde Profit Erol (O'yu yumuşatın) diyoruz :) Anneciğim eskiden çok yapardı. Neredeyse her misafir gelişinde... Ama devlet çalışanı olmaktan kurtulup da kendi işini açınca işler yoğunlaşıp daha pratik tariflere yöneldi ve biz de profiterolü özler olduk.

Ben de bahane ile kendimi ve daha çok da kocişi sevindirdim akşam akşam. Saat 00:01 olduğunda da hediyemi aldım :) Kociş bana çok güzel bir elbise almış. Sağolsun canım benim. Bu akşam için bir planı var mı bilmiyorum :) Süprizi mahvetmek olmasın diye fazla kurcalamadım. Eğer ki bir süpriz varsa sonra anlatırım. Hepinize sevgiler.

Malzemeler:
(Hamuru için)
125 gr Sana
3 çay bardağı su
3,5 çay bardağı un
4 yumurta
(İç kreması için)
1/2 bardak toz şeker
3 çorba kaşığı un
2 bardak süt (yarım litre)
1/2 paket vanilin
60 gr Sana

(Çikolata sos için)
1,5 bardak su
5 çorba kaşığı şeker
2 çorba kaşığı kakao
1 çorba kaşığı mısır nişastası



Yapılışı:
Sana yağını ve suyu ocakta kaynayana kadar karıştırın. Kaynamaya başlayınca tencereyi kenara alın ve unu ilave edip aynı anda da karıştırmaya devam edin. Bir süre kaşıkla ezerek karıştırın ve ılımaya bırakın. Hamurunuz ılınınca 4 yumurtayı kırın ve elinizle iyice yoğurun. Hamura yumurtaları yedirmek biraz zaman alıyor. Cıvık bir hamur elde edeceksiniz. Fırını 180 dereceye ısıtın. Yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye cevizden biraz büyükçe top haline getirdiğiniz hamurları dizin. Elinizi unlamanıza gerek yok. Hamur çok yumuşak ve yapışkan fakat hafif bastırarak iki avucunuzun arasında yuvarlarsanız sorun olmuyor. Tepsiye yerleştirirken yuvarlak formunu bozmayın ve bastırmayın. Isınmış fırında yaklaşık 25-30 dakika üzeri çok hafif pembeleşene kadar pişirin. Son 10 dakika da fırını kapatıp tepsiyi içinde bekletin ki hamurların ortaları iyice pişsin.

Bu arada da iç kremasını hazırlayalım. Sana yağı hariç tüm malzemeyi karıştırın ve ocakta muhallebi kıvamına gelene kadar pişirin. Altını kapatınca Sana yağını da ilave edin ve eriyene kadar karıştırıp ılımaya bırakın.

Çikolata sosunu da tüm malzemeleri karıştırıp ocakta rengi siyaha dönene kadar pişirin ve ılımaya bırakın. Hem iç kremasını hem de çikolata sosunu soğuyana kadar arada karıştırın ki üstü kaymaklanmasın.


Profiterollerinizi isterseniz çikolata sossuz arasında krema ve üzerinde pudra şekeri serpilmiş halde, isterseniz de üzerine çikolata sosu dökerek servis yapın. Afiyet olsun.

25 Haziran 2007

Flipin Usulü Pansit


Biliyorsunuz bu web sayfasının en büyük destekçisi güzel tarifleri ve bana mutfakta olan yardımlarıyla sevgili GÖKÇE. Önceden de birlikte hazırladığımız yılbaşı soframız, beraber ekmek yapımımız ve Gökçe'nin tarifi olan hamsili pilav ile sizlerle tanıştırmıştım onu.
Bir gün umarım beraber yemek, pasta kurslarına gideceğiz ve belki de nihai hayalimize birlikte ulaşacağız. Henüz erken...


Haziran başında Gökçeciğimin kocişi onu doğumgünü hediyesi olarak Beldibi Rixos Otel'e tatile götürdü. Tabi ki canım arkadaşım bu tatilde de boş durmayıp beni ve sitemi de düşünerek beğendiği bir tarifi, şef ile bir saatlik bir sohbetten sonra yazmış. Tabi ki kocişinin bu konudaki yorumu bizde kalsın :))

Şefimiz: Murat Onur. Beldibi Rixos alakartlar şefi.
Tarifimiz: Flipin Usulü Pansit

Pirinç makarnası ve susam yağını uzakdoğu ürünleri satan dükkanlarda bulabilirsiniz.

Flipin Usulü Pansit

Malzemeler:
- Pirinç Makarnası (Rice Sticks)
- California Biberi(Sarı Biber)
- Kapya Biberi (Kırmızı Biber)
- Dolmalık Yeşil Biber
- Tavuk Göğsü (Julyen Usulü Doğranmış)
- Susam Yağı
- Soya Sos
- Taze Zencefil
- Susam

Hazırlanışı:
Prinç Makarnalarını iki-üç çorba kaşığı susum yağı ve iki-üç çorba kaşığı soya sosu ile birlikte, üzerine eklediğiniz kaynar suda bekletiniz.
Tavuk göğsünü ve biberleri julyen usulü doğrayınız ve çok az yağ ile önce tavuğu sonrada biberleri ekleyerek (harlı-yüksek ateşte) soteleyiniz. Biberleriniz çok az ölünce altını kısarak soya-susam yağında bekleyen makarnalarınızı ekleyiniz. Ardından damak zevkinize göre biraz daha susam yağı ve soya sos ekleyip bir kaç kez karıştırdıktan sonra altını kapatınız. En son olaraka taze zencefilden cok az bir miktar rendeleyiniz yahut var ise toz olanından çok az üstüne serpiniz ve yine zevkinize uygun miktarda susam tanelerini de ekleyerek servis yapınız.

21 Haziran 2007

BALKONDAN BAKAN GÜZEL ve LOR TATLISI

Papatya’nın ağzından Pamuk Teyze’nin hikâyesi:
“…Torunu evleniyormuş, kızı Beşiktaş’ta oturuyormuş, o da gitmek istemiş ama çocukları biz seni gelip alamayız demişler. Pamuk Teyzem vazgeçer mi ben kendim gelirim demiş ama sen gelemezsin demişler. O da telefonu kapatmış ve yetersiz olmayı içine sindirememiş bir türlü. Torunum evleniyor giderim de dönerim de demiş ve bir hışım evinden çıkmış…
…Yeni Camii’nin önüne, en son 22 sene önce babamla gidip kuşlara atmak için yem satın aldığımız yere gidip var oluş sebebimiz olan, onlar olmasa zaten bu dünyada olamayacağımız annelerimizin haline ağladım. Bugün bin bir tane problemi dert edindiğim, ama kendi evladının ona gelme deyişine küsmeyip yine de yüzünde mağrur bir gülümseme ile aynadaki haline bile bakmadan yola çıkan Pamuk Teyze’nin umuduna ağladım. Yarın ne olacağımı bilmediğim, yolun sonuna yaklaştığım zaman da tek medet umacağım şey olan evlatlarımın bana ne yapacağını bilemeyişime ağladım. Hemen ardından gözyaşlarımı silip öğle kahvesi için sözleştiğim annemin yanına gidip ona uzun uzun sarıldım.Üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü şu hayatta, üç doğrunun bir yanlış yarattığı bana ait olan yaşamımda, beni terk eden tüm sevdiklerimin beni terk etmeseler, yaşattıkları sorunlara Pamuk Teyze kadar dik duramayacağımı anladım. Neyin hakkında nasıl bir hayır olduğunu gördüm. O yüzden bugün huzurluyum.”

Papatya’nın bu güzel hikâyesini okuyunca gözlerim doldu. Gözlerim gibi kalbim de doldu taştı duygularla. Sonrasında da “hatıralardaki detaylar…” yazısını okuyunca mazi geldi aklıma. Bir şarkı var bilir misiniz?

Mazi kalbimde bir yaradır
Bahtım saçlarımdan karadır
Beni zaman zaman ağlatan
İşte bu hazin hatıradır

Der sözlerinde. Şarkı genelinde âşık olunan kadına yazılmıştır. Yine de bu dörtlük, anılarımı her hatırlayışımda kalbimi acıtır.

1983-2004 arası… Aynı apartman dairesinde geçer hikâye. Her yaz üç ayını burada beraber geçiren torun ve anneannenin hikâyesidir bu. Kızın adı Selen, anneannenin ise pamuk Cemoş.
Selen, küçüklükteki anılarını hatırlamaz ama komşuları olan Hilmi dedesi anlatır hep: tenteden dolayı boyunun zar zor parmak ucuna kalkarak balkondan bakmaya yettiğini, her sabah günaydın deyip bikinilerini giyinip bin bir güçlükle “baaaak” diye göstermelerini, ilgiyi toplamak için ne maskaralıklar yaptığını… Komşularından Hüsniye anneannesi de masa altına girip nasıl evcilik oynadıklarından, Selen’in kilere geçerek bakkal amca olup “bir şeye ihtiyaç var mı?” diye sorarak evdekilere malzeme dağıtmasından bahseder durur.

Sonra bir gün yan daireye yeni bir komşu taşınır. Yıl 1991… Komşunun Selen’den 1 yaş büyük bir kızı vardır. Yaşasın, arkadaş gelmiştir. Neler mi yaparlar birlikte: Evde civcivler yetiştirilir, balkon tentesinin arkasına gizlenip yoldan geçenler ıslatılır, kömürlüklerde evcilikler oynanır, kediler beslenir, hayvan hakları gazetesi çıkartılır, kordonda gezilir, çekirdek çıtlanır, denize girilir, kitaplar alınır, mısırlar yenir, tavlalar oynanır, kartondan bir ev ve bebekler yapılır, Açıkhava sinemasında keyif yapılır…
Anneanne o kadar sabırlıdır ki onun yanında hiçbir engel, yasaklama yoktur.

Anneanne ve torununun hayatındaki küçük ayrıntılar:
Her yaz geldiğinde Edremit pazarından 2 tane civciv alınırdı. Evin içinde ve balkonda, her tarafı batırmalarına göz yumularak bu civcivler beslenirdi. Piliç evresine geldiklerinde ise beslemeye devam etmesi için (yalan! kesmesi için) sütçüye verilirdi. Bir gün civcivin bir tanesi tuvaletini yapmış ve ne hikmetse yaklaşık 10 cm uzunluğunda olan bu kaka, zavallının poposunda kalmıştı. Civciv bunu görür görmez korkuyla etrafında dönerek kaçmaya çalışmış fakat kuyruğunu kovalayan kedi gibi fırdöndü olmuştu.
Bir de sütçü teyze ve torunları vardı her hafta gidilen. Tahta bir köprüden geçerek dere aşılırdı ve sütçü teyzenin bahçesine varılırdı. Her tarafta inekler ve dev bir incir ağacı. İncirler enfes… Kaplara süt doldurulup eve dönülürdü. Evde o süt kaynatılır, soğuyunca kaymağı afiyetle yenir ve sütün bir kısmıyla da yoğurt mayalanırdı. Çok sonraları sütçüye gidilemez ve kapıya gelen sütçülerden süt alınır oldu.
Kordondaki çay bahçelerine bayılırdı anneanne. Bazen akşamüzeri hava serinleyince beraber kordonda yürüyüş yaparlar, sonra da dondurma alıp çay bahçesinde yerlerdi. Bazen de kahvaltılıklarını alır sabah erkenden denize karşı çaylarıyla keyif yaparlardı. Bu çay bahçelerinin cam şişelerdeki meyve suları, Kaz dağlarından gelen buz gibi suyla doldurulmuş havuzlarında soğutulurdu.
Kordonun bitiminde çok sonraları uzağa taşınan bir de lunapark vardı. Dönmedolap, balerina Selen’in en sevdiklerindendi. Lunapark’a gelmeden, sarıkız heykelinin hizasındaki iskelenin de ucuna kadar gidilip dönülmeden ve tutulan balıklara bakmadan yürüyüş tamamlanmazdı. Bazen bu yürüyüşler tam ters istikamete 1. ve 2. köprü diye adlandırılan köprüleri geçerek Turban tatil köyüne doğru giderdi. Bu esnada Selen’in üç yaşına kadarki döneminde kiralanan yazlık ve buradaki hikayeler anlatılır, her gün anneannenin Selen’i de bebek arabasıyla alıp nasıl 2-3 kere pazara gidip geldiğine hayret edilirdi.

Sonra Selen büyüdü, artık arkadaşlarıyla akşam 22.30’a kadar kordonda gezebiliyor, gündüz de denize gidip geliyordu. Ne keyifti ama… Sabah kalkardı, kahvaltı hazır. Akşamüzeri denize giderdi. Saat 18.00 gibi dönerdi, hemen bir duş alıp saçlar kurutulur ve saat 20.00 gibi tekrar dışarı çıkılırdı. Seneler ilerledikçe izin saati 23.30’lara kadar çıktı.
Anneanne sabah 7.00’de kalkar, Selen uyanana kadar kahvaltı etmeden beklerdi. Öğle yemeği 13.00 gibi yenir ardından orta şekerli bir kahve içer ve bir saat kadar güzellik uykusuna yatardı. Bu esnada, yapacak işi yoksa eğer, Selen gelip gidip uyansa diye tepesine dikilirdi. Sonra biraz daha keyif yaparlar, denizden dönüşte de Selen’in getirdiği haşlanmış mısır ya da dondurma ile anneannenin keyfi artardı. Akşam 22.30’da uyuyan anneanne her ne kadar evhamlansa da uzayan izin saatlerine sesini çıkarmazdı. Selen’in dışarı çıkamadığı geceler, her uyanışında “Seleeeen, hadi yat artık, ışığı kapa” diye seslenir; Selen de karanlıkta televizyon izlerdi. Yokluk dönemlerini en zor haliyle yaşamış olan anneanne gereksiz yere su aksın, ışık yansın hiç istemezdi.

O zamanlar Akçay çok kalabalık değildi. Daha güvenli, sakin, herkesin birbirini tanıdığı bir yerdi. Her apartmanın bahçesinde bir havuz, havuzda buz gibi su, suda soğutulan karpuzlar… Selen’in en çok sevdiği şey de çeşmeden buz gibi su içebilme özgürlüğüydü. O suyun tadını hala hiçbir yerde bulamadı.
Her Cuma Selen’in ailesi Balıkesir’den gelir, anneanne ve Selen’i alır ve yazlıklarına giderlerdi. Bu gelişleri, yola çıkışlarından itibaren anneanne balkonda beklerdi. Balkon ve anneanne o kadar özdeşleşmişti ki…
Selen her sabah kalktığında ilk iş balkona bakar ve bazen anneanneyi köşede ayaklarını uzatmış vaziyette oturmuş dantel örerken, bazen de sebze ayıklarken bulurdu. Sessizce gidip bir öpücük kondurur ve hemen giyinirdi. Bazen de anneanne uyandırmaya gelirdi Selen’i:
“Kalkın tayfalar, gemi yalpalar… Seloşum, hadi kalk”.
Uyanıp da anneanneyi evde bulamadığında ise birden panikler heyecanla balkonda gelişini beklerdi. Anneanne ya süt ya da ekmek almaya gitmiş olurdu. Balkonun ayrı bir keyfi de akşamüstleri bisküvi eşliğinde içilen çaylar ve yapılan sohbetlerdi.

Geçenlerde bunca uzun yılımın ve anılarımın geçtiği Akçay’daydım. Bu kadar canımın yanacağını bilemedim… Akçay bu denli değişmiş ve büyümüş olmasına rağmen, anneannemin evinin olduğu sokak aynıyken, anılarımızı ve sohbetlerini paylaştığımız insanlar hala orada otururken, balkondaki boşluk içimi acıttı. Annem-babam ve ben oradaydık ama bekleyenimiz yoktu. Balkon bomboştu…

Cemoşun sevdiklerinden bir tarif:
LOR TATLISI

Malzemeler:
500 gr taze tuzsuz lor
3 tepeleme dolu kaşık un
3 yumurta
1 çay kaşığı kabartma tozu

Şurubu için:
2 bardak toz şeker
2,5 bardak su

Tüm malzemeyi karıştırın. İster elinizde yuvarlayıp, isterseniz de benim gibi doldurma kaşığı yardımıyla şekillendirip yağlı kağıt serili tepsiye dizin. Yuvarladığınız hamurları çok sıkıştırmayın. Gerçi çok cıvık bir karışım olduğundan sıkıştırmak zor ama yine de belirteyim dedim. Karışıma başladığınız anda fırını 200 dereceye ayarlayın. Tepsi hazır olunca fırına verin (tam ısınmasını beklemenize gerek yok). Bu esnada da şurubu ocağa koyun. Çok az karıştırıp kendi halinde kaynamaya bırakın. Tabanından hafif kabarcıklar çıkınca altını kapatın.
Tatlıların altı yanmayacak ve üstü hafif pembeleşecek kadar pişince fırından çıkartın ve ılınmasını bekleyin. Bu sürede şurubunuz da hazır olmuş ve hafif ılınmış olacaktır. Tatlıları şurubun içine atıp ters düz edin ve servis kabınıza alın. Kalan şurubu da üzerine dökün. Afiyet olsun.

Notlar: Lorun taze ve sıfır tuzlu olmasına dikkat edin. Yoksa tatlınızın tadı bozulacaktır. Tatlının şurubu çekme miktarı da lora bağlıdır. Tüm suçu lora atayım. Kötü sonuçlarda bana değil lora kızın emi. Sevgiler…

19 Haziran 2007

Soslu kanat ve Domates suyu yapmak

Geçenlerde bir Pazar günü balkonda yalandan mangal keyfi yaptık :). Neden yalandan derseniz gerçek mangal kullanmadık da ondan. Kumtel'in ızgarasının altına su koyulması sayesinde duman çıkarmayan elektrikli ızgarası ile balkonda tavuk kanat keyfini tattık. Somon balığından sonra ne zamandır ikinci içimde kalan da buydu. Yüksek lisansım sırasında Amerika'dayken soslu tavuk kanadın müptelası oldum . Türk arkadaşlarımın da kışkırtmasıyla her Çarşamba indirimli olarak Otto's Pub'da tavuk kanat yerdik (buffalo chicken fingers). Kanatlar özel acılı sosunda yanında da blue cheese sosu ve kereviz sapıyla servis edilirdi. Kola da sınırsızdı. Ordan çıkınca da çilekli cheesecake yemeye giderdik. Amerika tam bir tüketim toplumu ve bu şekilde yemeye devam ederek de kilo almamak imkansız. Ben de bir miktar kilo depolayıp dönmüştüm zaten o dönem :) Aşağıdaki de Otto's tavuk kanatlar.

Bir ay kadar önce benim tavuk kanat aşkım kabarınca ve Otto's gibi güzel yapmaya niyetlenince, internetten sos tarifleri araştırmaya başladım. En sonunda birkaç sos tarifine ulaştım ve kendime göre revize ederek size sunuyorum. Bu tarife başlamadan önce de size annemin her sene yaptığı ve bütün kış yemeklerde kullandığımız biraz zahmetli ama basit domates suyu tarifini vermek istiyorum. Belki de çoğunuz yapıyorsunuz ama bilmeyenlere çok faydası olacaktır. Birkaç arkadaşımdan bunun yumurta hariç tüm menemen malzemelerini pişirerek de yaptıklarını duydum. Sonrasında içine sadece yumurta kırarak menemenlerini kolayca hazırlıyorlarmış. Vereceğim tarif ise, içi genelde kof çıkan kış domateslerinden hormon almak yerine kullanılabilecek güzel yaz domateslerinden hazırlanmış ve salçaya gerek bırakmayan domates suyu:

2-3 kg domatesi rendeleyip bir tencereye boşaltıyorsunuz. 1-2 tatlı kaşığı tuz ve biraz zeytinyağı ilave edip pişiriyorsunuz. 15 dakika kadar kaynadıktan sonra içine 1 avuç küçük acı biber atıyorsunuz. Suyunu tam çekmeyecek kadar pişirmeye devam ediyorsunuz. Daha sonra ılınınca kavanozlara boşaltıp üzerine havayla temasını kesecek kadar zeytinyağı koyuyorsunuz ve buzdolabına kaldırıyorsunuz.

Tavuk kanat için sos tarifi de şu şekilde:
1,5 su bardağı acılı domates suyu
2/3 su bardağı un
1 tatlı kaşığı sarımsak tozu
1 tatlı kaşığı tuz
1/2 tatlı kaşığı kırmızı biber
1 çay kaşığı karabiber
1 çorba kaşığı becel (eritilmiş)


Kereviz sapını almayı unutmuşum :) ama blue cheese sos ile kanatları afiyetle yedik.

Not: Geçtiğimiz Cumartesi de Mügeciğimin tavsiyesi üzerine sevgili Yasemin'in eşinin özel terbiye soslarından biberli zeytinyağ terbiyesini denedik. Menude yine tavuk kanat ve bonfile et vardı. İkisine de sos çok yakıştı. Benimkine göre daha az kıvamlı bir sos isterseniz tavsiye edilir. Teşekkürler sevgili Müge ve Yasemin.

18 Haziran 2007

DDD #8 - Hece Yapısı ve Satır Sonunda Kelimelerin Bölünmesi


Türkçe ve dilbilgisi tüm okul hayatım boyunca en keyif aldığım derslerden biriydi. Bu sebeple de birçok kuralı günlük konuşmamın temeli olarak özümsedim. DDD etkiliği sayesinde de unuttuğum birkaç ince noktayı hatırlama şansım oldu.
Türkçe gibi kuralları çok karışık ve çeşitli olan bir dili öğrenmenin zor olduğu günümüzde özellikle öğretmenlerimize çok iş düşüyor. Her birimiz dilimizi ne kadar iyi ve kurallarına uygun olarak konuşursak, yeni nesillere de bunu o kadar iyi şekilde aktarabiliyoruz. Yabancı dillerden kelimelerin Türkçemize bulaşması, internette sohbet programları yüzünden dilimize giren kısaltmalar ve ‘geleceğim’ demek yerine ‘gelecem’ şeklinde yarattığımız kelime bozuklukları…
Dil yaşayan bir varlık ve çok hızlı değişiyor. Bu sebeple kuralları zaman zaman hatırlamak ve günlük dildeki yanlışlarımızı düzeltmek gerekiyor. Hecelemenin ve satır sonunda kelimelerin ne şekilde bölüneceğinin konuşmamıza bir etkisi olmasa da yazım üslubumuza çok büyük katkısı var. Bir yazıda kelimelerin doğru yazılması, noktalama işaretleri ve paragraflar ne kadar önemliyse, satır sonunda kelimeyi hece bitiminden bölmek de o kadar önemlidir. Bu sebeple yazımın size de hatırlatıcı ve faydalı olacağına inanıyorum.

Yazımı hazırlarken başvurduğum kaynakları da buradan belirtmek ve özellikle Dil Yarası grubundan iki arkadaşıma vermiş oldukları bilgiler için teşekkür etmek isterim.
1) Tahir Nejat Gencan, Dilbilgisi, Ayraç Yayınları
2) Ana Yazım Klavuzu, Epsilon Yayınları
3) Münevverhttp://www.nanevelimon.blogspot.com/ (Dil Yarası Grubu)
4) Fehmi Demiralp (Dil Yarası Grubu)
(not: Dil Yarası grubuna üye olmak ve dilimizi korumak isterseniz tıklayın)

HECE YAPISI
‘Arayan bulur’ tümcesini yaya yaya söyleyelim: A-ra-yan bu-lur. Birinci sözcük üç, ikinci sözcük iki kıpırdanışta söyleniyor. Birinci sözcükte ilk kıpırdanışta bir ses (a), ikincisinde iki (ra), üçüncüsünde üç (yan) birleşik ses çıkmaktadır. İşte bir soluk itişiyle; yani konuşma uzvunun bir kıpırdanışıyla bir çırpıda çıkan tek veya birleşik sese hece denir.
Dilimizin heceleri altı türlüdür:
a. – Bir ünlü harftir. Her ünlü bir hecedir. Ses sayısı 1’dir.
Bu. – Bir ünsüz, bir ünlü. Ses sayısı 2’dir.
Ak. – Bir ünlü, bir ünsüz. Ses sayısı 2’dir.
Taş. – Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüz. Ses sayısı 3’tür.
Üst. – Bir ünlü, iki ünsüz. Ses sayısı 3’tür.
Türk. – Bir ünsüz, bir ünlü, iki ünsüz. Ses sayısı 4’tür.

Her hecede bir ünlü bulunur. Ünlü olmadan hece kurulmaz.
Tren, gram… gibi ünlüsü üçüncü sırada olan dört harfli sözcükler Türkçe değildir, Batı dillerinden gelmedir.

Türkçede kelime içinde iki ünlü arasındaki ünsüz, kendinden sonraki ünlüyle hece kurar: a-ra-ba, bi-çi-mi-ne, in-sa-nın, ka-ra-ca, alt-lık, al-dı.

Kelime içinde yan yana gelen ünsüzlerden sonuncusu kendisinden sonraki ünlüyle, diğerleri kendilerinden önceki ünlüyle hece kurar: bir-lik, sev-mek, Türk-çe, Kork-maz.

Batı kökenli kelimeler, Türkçe’nin hece yapısına göre hecelere ayrılır: band-rol, kont-rol, port-re, prog-ram, sant-ral, sürp-riz, tund-ra, volf-ram.

Heceler aruz ölçüsü bakımından ikiye ayrılır:
1) ‘o, bu’ gibi ünlülerle biten hecelere açık hece denir. Açık hecelere kısa hece adı da verilir.
O yazıyı Kaya okuyamadı tümcesindeki bütün heceler kısadır.
2) ‘Al, gör, kurt’ gibi ünsüzlerle biten hecelere kapalı hece denir. Kapalı hecelere uzun hece adı da verilir. Ünlülerle biten kısa hecelerden uzatılarak söylenenler de uzun sayılır. ‘Mazi, kâfi, dâhi, Nuri’ sözcüklerinin bütün heceleriyle ‘sahil, zalim, narin, lazım’ sözcüklerinin birinci heceleri ünlülerle bitiyor. Uzatılarak söylendikleri için uzun sayılır.

Ünlüler de uzunluk ve kısalık bakımından iki çeşittir. ‘Karalar, ikinci, okuyorlarmış, bilecektim’ sözcüklerinin bütün hecelerini söylerken hiçbirini daha çok çekerek uzatmıyoruz. Oysa ‘daire, sakin, suret’ sözcüklerinin birinci heceleri uzatılarak söylenir. Bunlar gibi, ‘isabet, cehalet, adalet, nihayet, mekân’ sözcüklerinin de ikinci heceleri uzatılır. ‘Askeri (okul), istiklal’ sözcüklerinin de üçüncü heceleri uzundur. Böylece uzatılarak söylenen hecelerin ünlüleri uzun, öbürleri kısadır.

Türkçe sözcüklerde genel olarak uzun hece yoktur. İçinde uzun hece bulunan sözcükler yabancı dillerden gelmedir. Anadolu halk ağızlarında uzun heceli yabancı sözcükler tıpkı Türk sözleri kısalığında söylenir. İstanbul halkınca benimsenen yabancı sözcüklerdeki uzun hecelerden birçoğunun gittikçe aşınarak kısaldıkları görülür. ‘İnsan, kadı, cevap, ispat, meydan, kitap’. Bu kısalmaların daha çok son hecelerde olduğu gözden kaçmaz.

SATIR SONUNDA SÖZCÜKLERİN BÖLÜNMESİ
1) Sözcükler, bir ya da çok heceden oluşabilir: gel, gel-dim, gel-di-niz… gibi. Hece bölünemeyen bir birimdir. Sözcük ise hecelere bölünür. Bir sözcük yazılırken satır sonuna sığmazsa, sığan heceler o satıra yazılır, sığan son hecenin sonuna kısa çizgi (-) imi eklendikten sonra kalan heceler öteki satırın başına geçirilir.
……………….yaz-
mışsınız,
……………..görüş-
tüm,
…………….her de-
fasında,
…………………me-
suliyet…
2) Özel adlara getirilen ekler satır sonuna sığmazsa, özel adın sonuna yalnız kesme (‘) imi konur, kısa çizgi (-) konması gerekmez. Kesme imi satır sonuna geldiğinde ayrıca kısa çizgi de konması gerekmez.
………………Anadolu’
da…
………………Beşiktaş’
tan…
…………………..1996’
da…

3) Satır sonuna sığmayan bileşik sözcük, satır sonunda kendini oluşturan sözcüklerden değil, bütün olarak ele alınıp hecelerinden bölünür.
……………il-
kokul,
…………..so-
yadı,
…………..ba-
şöğretmen

4) Ayırmada satır sonunda ve satır başında tek harf bırakılmaz.
u-
çurtma değil
uçurt-
ma;
müdafa-
a değil
müda-
faa

-----------------------------------------------------

Sevgili Münevver’den konu hakkında pratik bilgiler:

Türkçe’de Heceleme Kuralları
1-Bir sözcükte sesli harf sayısı kadar hece olmalı.
2-Her sesli harf, kendinden önceki sessiz harfihecesine alır.

Buna göre düşünürsek, ilköğretim kelimesini heceleyelim.
i l k ö ğ r e t i m

1.adım: Sesli harfleri bulalım i ö e i (demek ki 4 hece var)
2.adım: İki sessiz varsa ayıralım il / köğ / retim
3 adım: Şimdi kalan kısmı sesli harften sonra ayıralım: il / köğ / re / tim (ikinci ‘i’ den sonra ayıramıyoruz, çünkü ‘m’ tek başına heceoluşturmaz.)

Başka bir örnek:
kal / dı / rım burada ‘ı’ dan sonra ayıramayız. Çünkü ‘m’ (sessiz harf),tek başına hece oluşturmaz. ( Sesli harfler oluşturur)
------------------------------------------------------

Aşağıda da Fehmi Demiralp’in dilbilgisi dersinde başarılı olabilmek için geliştirdiği pratik ve kolay bir yöntem var. Sevgili Münevver’in verdiği tanımı da destekliyor:

Türkçe heceleme için basit bir yöntem:
1) Kelimeyi sağdan sola doğru tarayarak ilk sesli harfi bulun
2) a- Eğer sesli harfin solundaki harfte sesli ise hece, en sondaki sesli harften başlar
b- Eğer sesli harfin solundaki harf sessiz ise hece, en sondaki sesli harften önceki sessiz harften başlar.
3) Bulduğunuz heceyi ayırın, sağda kalan kısmı yeni kelime gibi kabul edin
4) En son bulduğunuz hece tek sessiz harften oluşuyorsa, bir önce bulduğunuz hecenin başına dahil edin.

Örnek:
DEMİRALP
En sondaki sesli harf 'A'
’A' nın solundaki harf 'R' sessiz. O zaman hece ‘R' den başlar -RALP
Kalan kısım -DEMİ
En sondaki sesli harf 'İ'
Solundaki harf sessiz. Hece 'M' den başlar -Mİ-RALP
Kalan kısım DE
En sondaki sesli harf 'E'
Solundaki harf sessiz. Hece ‘D' den başlar. DE-Mİ-RALP

ŞAİR
En sondaki sessiz harf 'İ'
Solundaki harf sesli. Hece sesli harf ‘İ' den başlar. -İR
Kalan kısım 'ŞA'
ŞA-İR

ATATÜRK
En sondaki sesli harf 'Ü'
Solundaki harf sessiz. Hece sessiz harf ‘T' den başlar -TÜRK
Kalan kısım 'ATA'
En sondaki sesli harf 'A'.
Solundaki harf sessiz. Hece ‘T’ den başlar -TA-TÜRK
Kalan kısım 'A' ve sesli
A-TA-TÜRK

KRALIMIZ
En sondaki sesli harf 'I' solundaki harf sessiz. -MIZ
Kalan kısım 'KRALI'
En sondaki harf 'I' ve solundaki sessiz -LI-MIZ
Kalan kısım 'KRA'
En sondaki harf 'A' ve solundaki sessiz RA-LI-MIZ
Kalan kısım 'K' ve tek sesiz harften oluşuyor.
O yüzden bir sağındaki heceye katıyoruz (zaten solunda hece yok)
KRA-LI-MIZ

----------------------------------------

DDD etkinliğini düşünen ve Dil Yarası Grubu'nu kuran herkese tekrar teşekkürler.
Sevgiler

15 Haziran 2007

YE#23 - Sebze haşlama ve Aperatifler

Bu etkinlik şimdiye kadarki en zor etkinliğim oldu. Her pişirdiğim yemekte hiçbir malzemeden kısmayan ben karbonhidratı, şekeri minimum olan bir tarif sunmalıydım ve açıkcası diyabet konusunda hiç bilgim olmadığından da bu tarifin ne olacağına bir türlü karar veremedim. Birçok yabancı site dolaştım ama tariflerin hiçbirini beğenmedim. Bir de etkinlik tarihini 19 Haziran zannedip de bugün akşam üzeri son gün olduğunu farkedince telaşlandım. Oysa ki haftasonum var ve mutlaka bir tarif bulacağım diyordum kendi kendime...

Lafın kısası tarifim diyabetik oldu mu bilmiyorum ama en azından rejime uygun oldu. Diyabeti olanlara da uyduysa ne mutlu bana... Önce tarifleri verip sonra da diyabet ve genel beslenme alışkanlıkları ile ilgili Türkiye Diyabet Vakfı ve Eczanemonline sitesinden topladığım bilgileri sunmak istiyorum size. Eczanemonline'a tıklarsanız kendinize farklı menüler yaratabilmek için birbirine eşdeğer seçebileceğiniz gıda listesini de bulabilirsiniz. Bu etkinlikte bize ev sahipliği yapan sevgili Defne Nur'un Mutfağı'na da çok teşekkür ediyorum.

SEBZE HAŞLAMA

Bu sebzeler paket halinde migroslarda satılıyor. Sebzelerin tümünü, iki parmak su koyduğum tencerenin içine buharda haşlamak amacıyla oturttuğum süzgece yerleştirdim. Sebzeler: kabak, patlıcan, havuç, karnabahar, fasulye, kırmızı biberdi. Sebzeler yumuşayana kadar haşladım ve zeytinyağı limon ile servis yaptım. Patlıcanın haşlanmışını hiç yememiştim. Hiç de fena değilmiş...

APERATİFLER

Yanında ise aperatif olarak bir dilim domates üzerine şekilli kalıpla kesilmiş kaşar ve üzerine bir parça tavuk sundum. Fotoğrafta pek belli olmuyor ama çiçek, kalp ve ay kalıpları ile kaşara şekil verdim.
Bir de salatalık kayığında krem peynir-ton balığı karışımı vardı. Ton balığı-krem peynir karışımı diyabete uymaz derseniz süzme yoğurt-tuz-dereotu karışımı da kullanılabilir.

EK BİLGİLER
Diyabeti olsun veya olmasın tüm insanların sağlıklı bir yaşam için yemeleri gereken yiyecekler aynıdır. Diyabetli olmanız diğer insanlardan farklı bir yiyeceği yemeniz veya yememeniz anlamına gelmez. Burada önemli olan vücudun ihtiyacı olan besinlerin çeşitli yiyeceklerden karşılanmasıdır.
Diyabet tedavisinin amacı kan şekeri düzeyinizi normal sınırlar içerisinde tutmaktır.

Kan şekerinin kaynağı, çeşitli yiyeceklerde bulunan ve karbonhidrat adı verilen besin öğesidir. Karbonhidrat içeren yiyecekler: sofra şekeri, şekerli yiyecekler, un ve undan yapılan yiyecekler, pirinç, bulgur, kuru baklagiller, patates, sebzeler, meyveler, yoğurt ve süttür. Yiyeceklerin içerdiği karbonhidratlar, kan şekerini hızla yükselten karbonhidratlar (basit karbonhidratlar) ve kan şekerini daha geç ve daha yavaş yükselten karbonhidratlar (kompleks karbonhidratlar) olmak üzere iki gruba ayrılır.

Diyabet Beslenme Piramidi’
‘Tahıllar, Kurubaklagiller ve Nişastalı Yiyecekler’ grubu piramidin temelini oluşturmakta ve en geniş bölümünü kapsamaktadır. Bu bölümde yer alan ekmek çeşitleri, tahıllar, kurubaklagiller, pirinç, patates gibi nişastalı yiyecekler
‘Sebze ve Meyve’ grubu piramidin ikinci basamağını oluştururlar. Bu gruplar posa, vitamin ve mineral kaynağıdır
Piramidin üçüncü basamağında ‘Süt, Yoğurt’ grubu ile et, balık, tavuk, yumurta ve peynir gibi hayvansal yiyecekleri içeren ‘Et’ grubu yer alır.Piramidin tepesine tırmandığımızda burada yer alan ‘Yağlar, Şeker ve Şekerli yiyecekler ile Alkollü İçecekler’ grubunun çok az bir bölüm kapladığını görürüz.

Diyabet Beslenme Piramidi ve değişim listelerinden faydalanarak ihtiyacınız olan temel besin öğelerini içeren ancak adı, görünüşü ve tadı farklı olan değişik yiyecekleri ve yemekleri yiyebilirsiniz. Örneğin 1 tabak kıymalı ıspanak yerine 1 küçük boy etli biber dolma veya 1 bardak süt ve yarım muz yerine evde hazırlanmış meyveli yoğurt yenilebilir.
Çay şekeri, şeker ve şekerlemeler, reçel, marmelat, pekmez, bal, çikolata, dondurma, helva çeşitleri, hazır meyva suları, şekerli kurabiyeler, pasta ve tatlılar, kurutulmuş meyvalar ve meşrubatlar gibi yiyecek ve içeceklerin içindeki şekerler vücudunuzda hızlı bir şekilde glikoza çevrilerek kana geçerler ve kan şekerinizde ani yükselmeler meydana getirirler
Ekmek, pirinç, makarna, patates, un, mısır, mercimek, kuru fasulye, nohut gibi yiyeceklerin içindeki nişasta vücudumuzda glikoza çevrilir, ancak bu tip yiyeceklerin içindeki nişastanın glikoza çevrilmesi yavaş olduğundan, kan şekeriniz daha geç ve daha yavaş yükselir.
Posa içeriği yüksek olan nişastalı yiyecekler (kepekli ekmek, bulgur, kuru baklagiller gibi), düşük posalı nişastalı yiyeceklere göre (beyaz ekmek, patates, pirinç) kan şekerinizin daha geç ve daha yavaş yükselmesini sağlarlar.

Herkes için Önemli uyarılar
- Arzu edilen ağırlığınıza ulaşın ve o ağırlığınızı koruyun
- Porsiyon ölçülerinize dikkat edin
- Öğün atlamayın
- Fiziksel aktivitenizi arttırın
- Bireylerin günlük besin ögesi ve enerji gereksinimleri farklıdır. Diyet uzmanınız tahıllar, kuru baklagil, sebze, meyve, süt, yoğurt, et ve yağ olarak ayrılan yiyecek guruplarının her birinden ihtiyacınız olan miktarların saptanmasında size yardımcı olacaktır. Her bir gruptan önerilen miktarda yemeniz, besin ögesi ve enrji gereksiniminizi karşılayacaktır.
- Yeterli ve dengeli beslenmek için her gün 7 porsiyon tahıl grubu, 3 porsiyon et grubu, 2 porsiyon sebze grubu, 3 porsiyon meyva grubu, 2 porsiyon süt grubu ve 2 porsiyon yağ grubu seçebilirsiniz. Bu şekilde bir beslenme planı yaklaşık 1200 kalori değerinde enerji sağlar. Ancak her bireyin enerji gereksinimlerinin farklı olduğunu unutmayınız.
- Her gün çeşitli besinler yiyiniz.
- Öğünlerinizi her gün düzenli olarak aynı zamanda yiyiniz
- Sebze, meyva, kurubaklagil, kepekli ekmek gibi yüksek posalı yiyecekler kan şekerinizin kontrolünde önemlidir.
- Kilo vermek istiyorsanız öğün atlamayınız, öğün atlamak bir sonraki öğünde dahah fazla yemenize, böylece daha fazla enerji almanıza neden olur. Bu davranış aynı zamanda kan şekerinizide yükseltir.
- Sizin için uygun olan yiyecek tüm aile bireyleri için uygundur.Ayrı zamanlarda yemek yemenize ve ayrı yemekler pişirtmenize gerek yoktur.
- Kullandığınız tuz ve yağ miktarına dikkat ediniz.
(Kaynak: Lilly diabet servisi Yayınları)

14 Haziran 2007

Çilekli kakaolu buzluk güzeli

Ankara tariflerinden ilkiyle karşınızdayım. Bu tatlıyı Cumartesi günü yemeğe davet edildiğimiz dayımlarda yedim. Mübiş yengemden hemen tarifini aldım. Gerçekten çok lezzetli ve kolay bir tatlı.

Malzemeler:
2 paket kakaolu krem şanti
2 paket kakaolu bisküvi
1 avuç ceviz
1 avuç fındık
1 avuç çekirdeksiz kuru üzüm
7-8 adet kuru incir
Çilek

Yapılışı:
Ceviz ve fındığı rondoda öğütün. Kuru inciri ince ince kıyın ve üzerine kaynar su döküp bekletin. Bu esnada 2 paket krem şantiyi 2 bardak süt ile çırpın. Hazır olan krem şantinin içine kakaolu bisküvileri ufalayın ve karıştırın. Daha sonra karışıma suyunu süzdüğünüz kuru inciri, kuru üzümü ve rondoda çektiğiniz ceviz-fındığı ekleyin ve karıştırın. İçine sera strech serdiğiniz kabınıza karışımın yarısını dökün. Üzerine dilimlediğiniz çilekleri dizin ve karışımın kalan kısmını ilave edin. Strech'i kapatın ve kabı buzluğa kaldırın. 1-2 saat buzlukta beklettiğiniz tatlıyı tabağa ters çevirerek sunup, afiyetle yiyin. Buzlukta çok fazla bekletirseniz çilekler buzzz gibi oluyor.

Ben ikimize bu tatlıyı yaptığımdan ölçüleri yarıya indirdim. Aslında ters çevirince üstü de çilekle süslenecekti. Fakat kalan çilekleri mideye indirdiğimizden :) sade olarak servis yaptım. Siz süslemeyi unutmayın.

12 Haziran 2007

Muzlu Un Kurabiyesi


Ben bu kurabiyeyi neden yaptım?
1) Sevgili Papatya'nın sayfasında iki ay kadar önce bu kurabiyeyi görmüş ve çok beğenmiştim. Tarifi o kadar kısa ve basitti ki tam bana göreydi.
2) Defne'nin sayfasında Cuma günü aynı kurabiyeyi muz aromalı yaptığını okudum.
3) Evde muzlu puding vardı ve ben haftasonluğuna Ankara'ya gideceğim ve kocişi yalnız bırakacağım için onu mutlu edecek birşeyler yapmalıydım.
4) Tarif yola çıkmadan yetiştirebileceğim kadar pratikti.

Gerçekten de harika oldu. En kısa zamanda kakaolu pudingle de deneyeceğim. Çat kapı gelen her misafirime de hazırlamayı düşünüyorum bundan sonra...
Teşekkürler Papatyacığım. Şimdi sizi Papatya'nın bir porsiyon öyküsü eşliğinde tarifi okumaya davet ediyorum.
En kısa zamanda Ankara'da öğrendiğim iki tatlı tarifini de sizlerle paylaşacağım. "Hep tuzlu hep tuzlu, olmaz ki canım" diyenlere duyurulur :))
Önemli not: Muzlu kurabiyeyi süslemek isterseniz alternatif fikir için sevgili Mügeciğimin sayfasına bakın derim. Hem kendi sunumu hem de düşünüp ama uygulayamadığı fikri çok güzel. Merak ettiniz değil mi? O zaman haydi TIKLAYIN. Ayrıca Müge tarife pudra şekeri de katmış, daha tatlı sevenlerin bilgisine...

09 Haziran 2007

Sade Enginar Dolması

İki ay önce sevgili Devletşah etli enginar dolması tarifi vermişti. benim de fotoğraftaki mükemmel görüntü ile ağzımı sulandırmış ve aynı zamanda da enginarı yapraklarını soymadan pişirmesiyle beni şaşırtmıştı. Yakınlarda sayfasında bir de aynı şekilde iç baklalı enginar dolmasını görünce önüme gelene anlatmaya başladım.

- "Enginar yaprakları soyulmadan da pişiriliyormuş biliyor musun? İnternette gördüm"
- "Aaaa, gerçekten mi?"

Tabi herkeste aynı tepkiyle karşılaşmadım :) ve yılların mutfak kuşu tecrübeli Serpil halama da söylediğimde "biz zaten öyle pişiririz enginarı sen hiç denk gelmedin mi?" dedi. Ama halamın yaptığı sade enginar dolması. Dolma doldurmadan nasıl dolma oluyorsa :)). İsim geleneğini bozmayayım dedim.

Düdüklüde 2 adet yaprakları iyi yıkanmış enginarı saplarını dibinden kestikten sonra, dört parmak kadar su, yarım limon suyu ekleyip ve bir tatlı kaşığı kadar tuz ekip (düdük çıktıktan sonra) 7-8 dakika pişiriyorsunuz. Piştikten sonraki hali burada:

Sonrasında bir kasede yarım limon suyu, zeytinyağı ve biraz tuzu çırpıyorsunuz. Enginarınızı yerken yaprakları bu sosa batırıp tatlandırıyorsunuz. Yeme tarifini ise aşağıda bulabilirsiniz. Ben de Devletşah'ın sitesinde okuyarak ve halama sorarak öğrendim nasıl yenileceğini. Yeme tarifini de fotoğraflarla destekleyerek tüm merakınızı gidermeye çalışacağım.

YEME TARİFİ:
Pişmiş enginarı yapraklarını tek tek ve kolaylıkla kopararak yiyorsunuz. Yaprakların kök kısımlarını dişinizle sıyırıp, kalanını yaprak yığını :) yapmak üzere kenara ayırıyoruz. Enginarın merkezine doğru ilerledikçe yapraklar daha yumuşuyor ve gitgide etli kısım azalıyor. Aynı zamanda da soyulmuş halde aldığınız enginarın tüylü haline ulaşmanız yaklaştığından son yaprakları yemeden atıyoruz. Bir başka dikkat etmeniz gereken nokta da yaprakların mor kısmındaki diken gibi sertlikleri...

Son olarak tüylü kısmı bir kaşıkla sıyırarak kenara alıyoruz ve sapın enginara birleştiği yerdeki sert kısmı da kestikten sonra yine zeytinyağı-limon eşliğinde afiyetle yiyoruz.

07 Haziran 2007

Süpriiiizz: Enginarlı Omlet


Öncelikle Lamacığım bana teşekkür kartları atmış. Adını tuzlu krakerlerle yayınlamamı çok sevmiş. Ben de teşekkürüne teşekkür ediyor ve aynı benim krakerlerime benzeyen harfli kartı yayınlıyorum. Çok incesiniz canım..



Evet önceden de bahsedilen süpriz buydu :) : Enginarlı Omlet


Gökçen Adar'ın kitabında kuşkonmazlı enginarlı omleti görünce ağzım sulandı. Ben de kuşkonmazsız ve kaşarlı-kekiklisini yaptım. Öncelikle 1 adet kırmızı biberi halka halka doğradım ve çok az yağ kızdırdığım teflon tavada kapak kapatarak kızarttım. Bu arada 3 adet yumurtayı çırptım, içine kekik ufaladım, tuz ektim ve rende kaşar ekledim. Enginarlarım zaten haşlanmıştı. 1 adet enginarı 8-10 parçaya böldüm ve kırmızı biber halkalarının olabildiğince ortalarına gelecek şekilde enginarları da tavaya yerleştirdim ve son olarak yumurtalı karışımı da üzerine döktüm. Yine kapaka kapatarak önce bir tarafını kızarttım sonra tersini çevirerek diğer yüzü de pişirdim. Omletim 2-3 kişiye yetecek büyüklükte oldu. Gerçekten çok lezzetliydi tavsiye ederim.
Bir de geçenlerde düşündüm ki blogum tatlı ve pasta yönünden biraz eksik kalıyor. Neden derseniz, ben tatlı değil tuzlu ve ekşi düşkünüyüm. O yüzden de yemek pişirmek tatlı yapmaktan daha cazip geliyor. Bir de kıvam tutturamam diye korkuyorum tabi. Bu nedenle tatlı tarifi yayınlamadığımdan kendimi kötü hissetmemek için size geçenlerde Yeşilköy'de bir balık restoranında yediğim dondurmalı irmik tatlısının resmini sunuyorum. Sıcak irmik tatlısının içinden buz gibi maraş dondurma çıkıyor. Enfes bir lezzet. Aynısını daha önce de Tike'de yemiştim ama onun fotoğrafını çekmeye fırsatım olmamıştı.

Tatlı sizler içindi ama yine tuzluların hakkını yememek için bir de yemek tavsiyem olacak. Haftasonu ilk defa (biraz geç kaldım tabi ki) Pierre Loti'ye gittik. Oradaki Aziyade Restoran'da aziyade haşlama kuzu tiftikleme yedim. Fotoğrafı aşağıda. Gerçekten de yumuşacık bir kuzu etiydi ve çok lezzetliydi. Tek kötü tarafı restoranın 22.30'da kapanıyor oluşu. Tavsiye edilir...

05 Haziran 2007

YAYINDAYIZ: 'Tuzlu harf krakerler'

Evet sonunda ilk tarifimle http://www.oyalamakagidi.com/ 'da yayındayım. Tarife buradan ulaşabilirsiniz. Yorumlarınızı ve faydalı tavsiyelerinizi bekliyorum. Özellikle annelerden gelecek her türlü tavsiyeye ve tarifler sayfasında görmek istediklerinize ilişkin yorumlarınıza açığım.

Buradan da ilk tarifimizde harflerle yazdığım yazıdan kalan heceleri paylaşıyorum. İlki sanırım birinin çok hoşuna gidecektir ;)

İlki tü tü tü maşallah için:


İkincisi de ben ve kocişin baş harfleri:


04 Haziran 2007

Sebzeli tuzlu kek ve bir buluşma

Hatırlatma: DDD-Sayıların yazılışı için bebekli mutfak Rabia'ya uğramayı unutmayın. Rabia çok güzel söylemiş:"Çocukların ne yediğine dikkat ettiğimiz kadar ne konuştuğuna da dikkat edersek yarınları için en önemli yatırımı yapmış olacağımızı düşünüyorum."

Bugün için aslında söz vermiş olduğum süpriz enginar tarifimi verecektim. Fakat Cumartesi günü çok güzel bir buluşma yaşadım ve buna istinaden de farklı bir tarifi yayınlamak ve enginar tarifini de bir sonraki sıraya bırakmak istiyorum. Sevgili çalışan anne Esra ile buluştum Cumartesi günü. İlk defa internetten tanıştığım biriyle buluşacağım için çok heyecanlıydım. Aklıma hemen üniversite yıllarım geldi. O zamanlar internet ve internette sohbet çok modaydı. Msn değil de ICQ modaydı. Tüm arkadaşlarım ICQ'dan birileriyle tanışır ve buluşurlardı. Ben de hayret ederdim karşılarına nasıl birinin çıkacağını bilmeden sadece sanal ortamda sahte mi doğru şeyler mi söylüyor emin olmadan nasıl buluşuyorlar diye... Ben tabi ki fazla emin adımlar atmaya meraklı biri olarak :) hiç böyle birşeye yeltenmedim. Sadece zaten tanıdığım arkadaşlarımla sohbete devam ettim.

Ve neredeyse 10 yıl sonra blog alemine girişimle birlikte benim de sanal ortamda sohbetlerim başlamış oldu. Bu sefer gerçekten de insanların buluşmalarına özendim. Diğer sayfalarda benim de yazıştığım insanların buluşmalarını okudukça içim gitti. Sevgili Esra ile de ilk bulusalım lafımız benim 'Go Mongo' restoran tanıtımımda geçti. Esra da orayı çok sevdiğinden bahsedince buluşalım bir gün o zaman deyivermiştim. Tabi ki lafta kaldı. Ama o zamandan sonra arkadaşlığımız sanal da olsa gelişti. Sevgili Esra'yı çok sevdim. O da beni sevdi ki yakın zaman da sayfasında da duyurduğu üzere (merak eden tıklasın) projesinde yer almamı istedi. Bu beni o kadar mutlu etti ki anlatamam. Yüzyüze görüşmediğim fakat kendime gerçekten çok yakın hissettiğim birisi bana güvenmiş, onu heyecanlandıran bir işte yanında olmamı istemişti. Tekrar teşekkürler Esracığım. Esra kendi bloguyla da yetinmeyip yeni bir web sayfası yaptı: 'www.oyalamakagidi.com'. Bu sayfada çocuklarınız için etkinliklerden bahsediyor. Ayrıca ben çocuklarınızla uygulayabileceğiniz yemek tarifleri vereceğim, yazar anneler de sizlerle tavsiyelerini paylaşacak.

İşte bu bahaneyle Cumartesi günü buluştuk. Geç kalacağım diye ödüm patlayarak erkence buluşmaya gittim. Oturdum, "Etrafıma mı bakınsam, yok bakınmıyım çok meraklı gibi olacak, zaten bir de tanıyamazsam bönbön bakınca ayıp olur, ben en iyisi dergimi okumaya devam edeyim" düşünceleriyle ve heyecanla beklemeye başladım. Sonra masanın yanına birinin yaklaştığını hissedince kafamı kaldırdım ki bir sevimli surat bana gülümsüyor. "Acaba elini sıksam mı, direk öpersem laubali mi olur" diye düşünürken sımsıcak kanlı Esra beni öpüverdi :). O anda rahatladım işte. Sonraki konuşmamız şöyleydi:

E: "Ben seni daha farklı hayal etmiştim"
S: "Nasıl hayal etmiştin?"
E: "Şişman", "ama sen fıstık gibisin"
ve gülüşmeler... ve Selen'in iltifat karşısında yüzünün kızarması...
Yorumlaşmalar sırasında o kadar hayıflanmışım ki kilo vermem lazım diye Esra beni çoook şişko sanmış :)

2-3 saat kadar oturup sohbet ettik. Esra'nın projesinden, özel hayatımızdan, kariyerimizden, evlilikten, herşeyden bahsettik. Hatta çocuklarınızla uygulayabileceğiniz ilk tarifi de teslim ettim. Sayfada yayınlanınca buradan da duyurusunu yapacağım. Esra'nın benden bir ricası oldu. Fıstık oğluşuna atıştırmalık tuzlu kek yapmak istediğini fakat benim sayfam da dahil hiçbir blogda böyle bir tarif bulamadığını söyledi. Ben de ona söz verdiğim üzere dün sebzeli keki hazırladım ve tarifini veriyorum. Esracığım umarım beğenirsiniz.

Malzemeler:
Sebze karışımı için;
3 adet orta boy patates (küp doğranmış)
2 adet havuç (küp doğranmış)
1 küçük kuru soğan (kıyılmış)
4-5 dal taze soğan (kıyılmış)
yarım demet dereotu
yarım demet maydanoz (dilerseniz sadece dereotu da olur)

Hamur karışımı için;
3 yumurta
1 su bardağı yoğurt
yarım su bardağı sıvı yağ
2 su bardağı un
1 paket kabartma tozu
1 tatlı kaşığı tuz

Sebzeleri hazırlıyorsunuz. Yumurtayı çırpın, yoğurdu ve yağı ekleyip çırpmaya devam edin. Son olarak en düşük devirde un-kabartma tozu-tuz karşımını da ekleyip çırpın. Sebzeleri de hamura ekleyin ve güzelce karıştırın. Yağladığınız borcama dökün ve önceden ısıtılmış 175 derece fırında üzeri hafif kızarana ve bıcak batırınca bıcağa hamur yapışmayana kadar pişirin.

Ben 20X30 cm boyutlarında bir borcam kullandım Açıkcası boyutu biraz küçük geldi ve kekin pişmesi 50-55 dakikayı buldu. Siz en az 30X30 bir borcam kullanın ki daha kısa sürede pişsin. Hatta yassı bir kek isterseniz fırın tepsisinde de yapabilirsiniz. Bu sayede 20-25 dakikada pişecektir.
Sevgiler..

01 Haziran 2007

Enginar çılgınlığı devam ediyor...

Önceki yazılarımda da bahsetmiştim. Bu aralar mevsiminin gelmesi sebebiyle bir enginar çılgınlığıdır gidiyor. Daha önce iç baklalı, tavuklu ve etlisini yaptığım enginara daha ne kadar farklı versiyonlar yaratabilirim derken Gökçen Adar'ın kitabında favalısını görmüştüm(gördüğüme adım gibi eminim ama tekrar tekrar 5 kez kadar baktım size resmini de göstereyim diye bulamadım, ay çıldıracağım). Fava pişirmek nedense çok zor geldi. Zaten evde de çok az kuru bakla vardı. Ben de alternatifler üretmeye başladım.
Bu arada ben düşünürken de sevgili Münevver ve İpek favalısını sundular bize. Münevver akıllı kadın, benim gibi yapmaktan vazgeçmeyip favayı iç bakla ile hazırlamış. Sunumu da güzel, eminim tadı da çok güzeldir. İpek de yine üşenmeden kuru bakladan favasını hazırlamış ve bezelyelerle de süsleyerek hoş bir görüntü elde etmiş.
Bu arada Devletşah'ın soyulmamış enginarlı tariflerine de bakmadan geçmeyin. Sitesi kadar yemekleri de güzel.

Ben ise güya üşengeç olup fakat yine de kendine iş çıkaran aşçıgillerden Selen olarak üç farklı enginar denedim. Üç tarif için de öncelikle enginarlarınızı çok az zeytinyağı, iki parmak kadar su ve yarım limon suyu ile düdüklüde 5 dakika pişirin.

İlki normalde meze olarak da hazırladığımız cevizli-dereotlu kabak ile servis edilen enginardı. İki adet kabağı rendeleyip yağsız, susuz teflon tavada karıştırarak pişirin. Kabaklar önce sulanacak, sonra pişecek ve hafif kızaracak. Altını kısmayın. Bu işlemi tamamladığınızda yarım demet dereotu (kıyılmış), bir avuç ceviz (ufalanmış), 3-4 dolu yemek kaşığı süzme yoğurt ve tuz ekleyerek karıştırın. Dondurma kaşığı ile enginarınızın üzerine mezeden yerleştirin. Bu tarifle 4-5 enginar süsleyebilirsiniz.

İkincisi yine meze olarak hazırladığımız yoğurtlu havuca maydanoz eklenmiş hali ile servis edilen enginar. Bunun için de 2 adet havucu rendeleyip yağsız olarak sürekli karıştırarak kavuruyorsunuz. Havuçlar pişince yoğurt ve dilediğiniz kadar kıyılmış maydanoz (benim gibi kalın değil ince kıyınız) ilave edin ve yine dondurma kaşığı ile enginarınızın üzerine yerleştirin. Bu tarifle 2-3 enginar süsleyebilirsiniz.

Üçüncü enginar için ise kendi uydurmam olan havuçlu püreyi hazırladım. Süslemeyi ise Gökçen Adar'ın kitabındaki gibi yapmaya çalıştım. 2 adet havucu ve 1 adet orta boy patatesi ince doğrayıp üzerini geçecek kadar su ve tuz ekleyip haşlayın. Suyunu çekince el blendırı ile püre haline getirin. Biraz da karabiber ekleyin ve krema torbası ile enginarı süsleyin. Bu tarifle 2-3 enginar süsleyebilirsiniz.

Peki mezeler bitti, şimdi ne olacak. Haşlanmış enginarlar 4'e dilimlenecek, zeytinyağı ve limon dökülüp afiyetle yenilecek. Ya da bir alternatif daha var ama o da süpriz :) Haftasonu yapıp pazartesi beğeninize sunulacaktır efendim. Sevgiler