10 Ocak 2008

Ebelerim, Sobelerim...

Bugüne üç sobe sığdırdım. İlki sevgili Özlem'in beni davet ettiği, ancak cevaplayabildiğim blog soruları sobem, ikincisi canım Gülrizim ve sevgili Serpil'in beni davet ettiği hakkımda 7 gerçek sobesi ve sonuncusu da gülen suratımın karanlık sobesi. Cevaplar aşağıda buyrunuz efendim:

1. Blogda yazmaya ilk defa nasıl başladım?

Blogda yazmaya başlayalı bir seneyi yeni geçti. Özellikle evlendikten sonra Portakal Ağacı ile başlayan yemek tarifi serüvenim, hızla internetten devam etmekteydi. Bu arada da kızına bir blog açmış olan sevgili Senem'e her bulduğum yeni yemek sitesini ve yaptığım yemekleri anlatıyordum. Bir gün beni kendime de bir blog açma konusunda cesaretlendirdi ve gerisi çorap söküğü gibi geldi. İlk başlarda gelenim gidenim yoktu. Bende de suç vardı tabi ki, kimseye yorum bırakıp kendimi tanıtmamıştım.. (değil mi Peçetem ;) ) Sonra nasıl mı tanındım? Dostluklarımın ilk nasıl başladığını hatırlayamadığım gibi bu kendiliğinden oluşan blog yakınlığını da hatırlamıyorum desem...

2. Blog yazılarımın konusu belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum?

Yazılar belli bir çizgide yani kalbe giden yol üzerindeki mide çizgisinde, arada tatlı ve ara sıcak niyetine hayatımdan notlar, haberler, etkinlikler de giriyor. Ne hakkında yazarsam yazayım içimden geldiği gibi, o an hissettiğim gibi yazıyorum.

3. Blogda yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?

Bu aralar çok fazla vakit ayıramıyorum. Yani başka şeylerden değil, blogumdan feragat etmem gerekiyor. Ama sayfamı ilk açtığımdan beri çoğu zaman büyük keyifle tarifleri hazırlasam da üşendiğim nadir zamanlarda öfleyerek akşam keyiflerimden feragat etmedim desem yalan olur.

4. Blogda yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?

Artan bir bekleyiş olduğunu sanmıyorum. Ama tabi ki sayfama eskisi kadar vakit ayıramamak ve diğer dost blogları yeterince ziyaret edememek üzüyor beni. Eskiden ayda en az 20 yazı yazmalıyım şartım varken şimdi haftada en az bir kez yazman lazım diyorum kendime. Geri kalan zamanı da komşuları ziyarete ayırmak daha keyifli...

5. Blogda yazmayı daha ne kadar sürdüreceğim?

Blogumu kapatmayı hiç düşünmüyorum. Belki yazılarım seyrekleşir, belki belli dönemler ara veririm ama blogum hep devam edecek.

Hakkımdaki 7 gerçek (dünyanın 7 harikası gibi oldu :))) )

-- İnsanları çok severim ama özellikle yaşlılara karşı inanılmaz bir sevgim ve acıma duygum vardır. Bu duygu beni bazen yolda zorlukla yürüyen yalnız bir yaşlı gördüğümde ağlatabilir bile. Bunda belki de anneannemin yanında büyümüş olmamın etkisi büyüktür...

-- Elişi olan her türlü şeye ilgi duyarım. Zamanında cam boyama (iç ev kapılarının camlarını boyamıştım), taş boyama, etamin, örgü, boncuktan takı yapımı, resim kursu meraklarım oldu. Hala da ilhamım geldiğinde yapmaya çalışıyorum. Çok sabırlı değilim, belli bir süre sonra sıkılabiliyorum. Fakat yaptığım süre boyunca kendimi çok üretken ve huzurlu hissediyorum. Bu da beni mutlu ediyor.

-- Evde oturmayı, hele de tek başıma isem hiç sevmem. Bütün gün amaçsızca gezmek bile daha mutlu eder beni. Tüm gün hiç çıkmadan evde kaldıysam ruhum sıkılır, mutsuz olurum, karamsarlaşırım hemen.

-- Dostluklara çok önem veririm. Kendi hatalarım da olabilir, başkalarınınkini de affetmeyi bilirim. Fakat çok detaylı ve ince düşündüğümden bazen karşımdakinden bunu görmediğimde kendimi boşa hırpalıyormuşum hissine kapılırım. Ama huyum kurusun, karşılık göremesem de devam ederim :)

-- Kinci değilimdir. Çok kızdığım bir olayı bile çok kısa sürede unuturum.

-- Hani bazı zamanlar vardır ya. Karşınızdaki herhangi biri size tersleniyordur ve o anda ağzınızdan çıkmayan hazır cevaplar 10 dakika sonra birbir aklınıza gelir ve sinir olursunuz. Hem süt dökmüş kedi gibi durup azarlandığınıza kızarsınız hem de kafanızın o anda basmayışına... İşte o benim :)

-- Hakkımdaki 7. gerçeği de son sobemi yanıtlayarak bitirmek istiyorum. KARANLIKtan korkarım. Huzurlu hissetmediğim, kendime ait olmayan bir eve tek başıma hava karardığında girmek istemem. Gece ışıksız uyuyamam. Hatta eğer uykumda elektrikler gidip de zifiri karanlık olursa hemen uyanırım. Bir keresinde bu şekilde olduğunda kendimi evimizin tek panjursuz yeri olan mutfağımızda bulmuştum. Ay ışığı vuruyordu ve tek aydınlık yer orasıydı. Mutfağa nasıl gittiğimi hatırlamıyorum bile...

Herkese kocaman sevgiler

7 yorum:

Aslı dedi ki...

:) Pratik arkadaşım benim takiplerim sonucunda biriken sobelerinin üstesinden nasıl geleceksin diye merak ediyordum...
Aslında bu blog işine gireceğimizin sinyallerini seneler önce çıkardığımız gazetemizle vermişiz." Bizim gözümüzden" ve "Hayvanların Sesi". yeniliklerin takipçisi arkadaşım seni çok özledim. Ağzı kapalı manmuncuktan duymaz ve görmez maymuncuklara öpücükler...

~Semra Mutfakta~ dedi ki...

Bu sobelemeler çok hoş oluyor.biraz daha tanışıyoruz bu sekilde.Mutfak macerana çok güldüm ilginç..

Adsız dedi ki...

BİR ANLIK TATLI SÜPRİZLERİNLE DE TEK GEÇERİM SENİ.EKLEMEK İSTEDİM...
öPTÜM ÇOOOKK...

Damak Tadı dedi ki...

Selen'ciğim,
Gönlüne sağlık,en de güzel anlatmışsın..Seni senden okumak harikaydı canım..

Sevgiler

lalecik dedi ki...

Canım ya, senin yüzüne bakınca bile kinci olmadığın belli oluyor.
Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Cok lezzetli görünüyor,ellerine saglik canim.

Adsız dedi ki...

candostum,
Dost olmayı başarmak gerçekten zor, herzaman aynı şeyi düşünürüm iyiki varsın

bırcı