23 Nisan 2007

Sosyal Etkinlik

Bu aralar sosyal etkinlik açısından patlama yaşıyoruz. Son 2 ayda birçok tiyatro ve bale gösterisine gittik. Bunlardan bazıları La Bayadere, Yer Altından Notlar, Ben Ruhi bey Nasılım, Bahar Noktası, Çayhane, İstanbul ve Mevlana idi. Şimdi size İstanbul ve Mevlana'dan bahsetmek istiyorum. Tüm gösterileri çok beğendik. Fakat bu ikisi yeni sezonda olduklarından tanıtmak istedim. Devlet Tiyatrolarının ve Devlet Opera ve Balesi'nin tüm oyun ve gösterilerini tavsiye ediyorum.

İSTANBUL

“İstanbul” bir epik bale.. İstanbul, İstanbullulara verilmiş bir armağan.. Bir düş iken bir gerçeğe dönüşen, bunun için de tam 10 yıl bekleyen bir şaheser… Hülya Aksular’ın fikri, Serkan Alkan’ın notaları, Behçet Malikler’in dekoru, İsmail Acar’ın tasarımları, Serdar Başbuğ’un kostümleri, Ahmet Defne’nin ışığı, İpek Altınay’ın yapım koordinatörlüğü ile işte karşınızda İSTANBUL.


Evet, İstanbul’un hikayesi 10 yıl önce başlamış. 2004 yılı sonunda Devlet Opera ve Balesi’nin yayınlanacak eserleri arasına girmiş. Ve 24 Mart 2007’de huzurlarımıza gelmiş… Ben bu gösteriye bilet alırken nasıl bir şeyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Sadece baleye olan hayranlığımla her şekilde beğenirim deyip, ön sıralardan biletimi kaptım. Ve tüm baleyi hayranlıkla izledim.

İlk bölümde İstanbul’un fethi anlatılıyordu. 72 geminin Haliç’e indirilmesini sembolize ettikleri sahne harikaydı. Aşağıda gemi kostümünün çizimini size sunuyorum. Burada pek belli değil ama kafalarındaki şapka iskeletinde de aynı gemilerin yelkeni gibi kumaş vardı.

Konstantin’in yenilgi sahnesi ise sözle anlatılmaz. Bunun da provalardaki fotoğrafını katalogdan sunuyorum size. Elinde saray maketini tutan Fatih, asılı olan ise Konstantin...Oyun esnasında fotoğraf çekmek yasak olduğundan maalesef bu anı eseri bizzat izleyerek görmeniz gerekecek.

******
İlave tarih bilgisi:
Kuşatma hazırlıkları
Sultan II. Mehmed, İstanbul'un fethine karar verdiğinde o zamanki başkent Edirneİstanbul'un aşılamaz olarak bilinen surlarını yerle bir edebilmek için o güne kadar görülmemiş büyüklükteki, şahi olarak bilinen topları döktürmüştü. II: Mehmed ayrıca, hazırlanmakta olan bu topların yanısıra, Bizans'a denizden gelebilecek yardımları engellemek için Yıldırım Bayezid tarafından inşa edilmiş olan Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli Hisarı'nı (Boğazkesen Hisarı) yaptırdı.
Yapılan hazırlıkların kendisine yönelik olduğunu anlayan Bizans İmparatoru Konstantin, Sultan II. Mehmed'i hediyelerle vazgeçirmeye çalışırken, bir yandan da Avrupa devletlerine elçiler yollayarak onları durumdan haberdar ediyor ve yardım istiyordu. Ancak 1054 yılında Hıristiyanlığın Katolik Kilisesi ve Ortodoks Kilisesi olarak ikiye ayrılması sebebiyle, Papa V. Nikola Bizans'ı desteklemeyi pek düşünmüyordu. Bazı İtalyan şehir devletleri askeri birliklerini Bizans'a yardımcı olmak amacıyla İstanbul'a yollasa da, Avrupa'nın büyük devletleri Bizans'ı desteklememe kararı almışlardı. Yardımlarla birlikte Bizans ordusu, 2.000'i paralı olmak üzere 9.000 askerden oluşuyordu. Şehri savunan duvarlar, 22,5 km.yi bulan uzunluklarıyla dönemin en güçlü surları olarak biliniyordu.
Sultan II. Mehmed, 20.000 yeniçerinin de dahil olduğu 100.000 kişilik bir kuvveti yönetiyordu. Rumeli Hisarı'nı inşa ettirmenin yanısıra bir de donanma kurdurmuştu. Ordusunu İstanbul civarında toplamış; bu arada, yardım göndermelerini önlemek amacıyla bazı Balkan devletlerine ordular göndererek, gelebilecek yardımları önleme, yardım yollamayı düşünenlere ise gözdağı verme yoluna gitmiştir. Durumun giderek ümitsizleştiğini gören Bizans İmparatoru, surların önüne geniş hendekler açtırmış, Haliç'in güvenliğini sağlamak amacıyla da girişine zincir çektirmişti.

Kuşatma
Sultan II. Mehmed donanmasına emir verirken
Ordusu ile İstanbul'un önünde bulunan Sultan II. Mehmed, Bizans İmparatoru'na elçi göndererek teslim olması çağrısında bulunmuş, ancak reddedilmişti. Bunun üzerine tarihteki 29. ve en son İstanbul kuşatması başladı.
Kuşatma, Türk topçusunun, surları top ateşine tutmasıyla başladı. Bizans ordusu ise, surlarda açılan gedikleri kapatmaya çalışıyordu. Osmanlı, donanması ile de Haliç'i zorluyor fakat zinciri aşamadıkları için gemiler Haliç'e giremiyordu. Günlerdir süren kuşatmanın henüz başarı getirememiş olması ve Ceneviz donanmasından gelen yardımın Boğaz'ı geçerek Haliç'e girmesi Sultan II. Mehmed'i sinirlendirmiş ve atını boğazın sularına sürerek donanmasına emirler yağdırmış, komutanlarına da, saldırı için orduyu hazırlamalarını emretmişti.. Kuşatmadan vazgeçilmesi teklifi üzerine Fatih, şu sözü söylemiştir: "Ya ben İstanbul'u alırım ya da İstanbul beni"
Kaynak: Vikipedi Özgür Ansiklopedi
******

İlk bölümün son iki sahnesi Fatih’in farklı dinleri İstanbul’a yerleştirmesini ve Osmanlı Sarayı haremindeki cariyelerin padişahla ilişkilerini işliyor.

İkinci bölüm ise ilk bölümden çok farklı.. Süreç çok hızlı ilerliyor. 1400 lerden 1700 lerde Lale devrine, oradan da 1900 lere atlıyor. Cumhuriyet dönemi beyaz perdeye eski görüntüler yansıtılarak işleniyor. Bu esnada duvardaki Atatürk büstüne ışık tutuluyor ve görüntülerde Atatürk görünür görünmez alkış kopuyor. Oradan 1940larda Beyoğlu’nda tangolu günlere geçiliyor. Burada Beyoğlu tramvayı da unutulmamış. İstanbul’u en iyi sembolize eden martılara da yer verilmiş. Aşağıda kostüm çizimleri mevcut.

Finalde ise İstanbul adlı vapurda tüm dansçılar karşınıza çıkıyor.
Gösteride beni en çok etkileyen öncelikle müzikti.. 1979 doğumlu bir bestecinin bu kadar güzel bir eserle karşımızda oluşu gurur verici. Tüm müzikler kasetten yayınlandı. Fakat bir sahnede orkestra çıktı karşımıza ve canlı performans da vardı. Eserin bir bölümünde ezan sesine de yer verilmişti.
Ayrıca eserde Atatürk’e de bu kadar önem verilmesi çok mutlu etti beni. Salon zifiri karanlıkken sadece tepedeki Atatürk büstüne ışık tutmaları çok etkiliydi. ‘Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul’ parçası söylenirken gerçekten de burnumun direği sızladı. O ne güzel sesti öyle..

Yazı ve fotoğraflar için kaynak: “İstanbul” tanıtım kataloğu ve “İstanbul” kitapçığı

MEVLANA

Mevlana 800. yıl oratoryosu – Aya Irini Klisesi
Semih Sergen’in anlatımı, Can Atilla’nın bestesi ve koronun eşliği ile Mevlana’nın hayatına bir bakış..
Bir saat kırk dakika süren kesintisiz bir keyif..

Anlatımdan hoşuma giden iki bölüm:

“Her yerde Kabe’ye dönerdin yüzünü
Dünyanın merkezi Kabe’dir de ondan
Peki ama Kabe’ye varınca
Her aşık
Kabe’ye döner de ulular sevdiğini.
Şimdi düşün düşün düşün:
Kabe’yi kaldırsak ortadan
Görürüz ki,
Her aşık birbirinin gönlüne secde ediyor.
Onun secdesi bunun gönlüne
Bunun secdesi onun gönlüne.”

“Bir şaşırmışlık halidir bu.
Yönler kaybedildikçe dönmek başlar.
Çözüldü bir bir zincirlerim
Rüzgardan da, nameden de, fezadan da hafifim.
Raks, mekansızlıktır
Raks, fena’nın tekmelenişidir.
Raks, hayretlerin bitip
Hayranlıkların başlamasıdır.
Raks, hayattan ölüme uçuşÖlümden ölümsüzlüğe kanatlanıştır.”

Yazı ve I. fotoğraf için kaynak: “Mevlana” kitapçığı

3 yorum:

BALDAN TATLI dedi ki...

Merhabalar Selen Hanım;
Bloğunuza Açalya'nın bloğundan ulaştım.İstanbul balesine ait yazınızı okurken sanki yaşadım ve hayatımdaki bir eksikliği fark ettim. Maalesef Eskişehir bu yönden biraz kesat bir kent ama ben bir Ankara'lı olarak en azından hayatımda bir kere olsun baleye gidebildim. Buda meşhur "Kuğu Gölü" balesiydi. Gittiğimde yaklaşık olarak 10-11 yaşlarındaydım ve kaçak olarak girmiştim. Hala bütün sahneleri aklımdadır. Yazınızı okurken bir anda o günlere döndüm. Sevgiler.

sevdamavisi dedi ki...

Selenciğim,
ne güzel en azından sosyal etkinliklerle dolu bir şehirde yaşıyorsun. Olumsuzlukların yanı sıra güze de bir şehir. Ben ne zamandır tiyatroya bile gidemedim maalesef. Çok severim sanatsal etkinlikleri. Sana uzun süre yetecek kadar etkinliğe katılmışsın bu arada. sevgiler

Selen dedi ki...

Sevgili baldan tatlı,
Küçükken bir sene bale kursuna gittiğimden, bale gitmeyi en çok sevdiğim etkinlikler arasındadır. Hep bir balerin olmayı hayal etmiştim :)
Bence siz de haftasonuna denk gelen gösterilerden bilet ayarlayabilirseniz, hem güzel bir İstanbul turu da yapmış olursunuz. Web sayfasından bilet almak mümkün çünkü. Ziyaretinize teşekkürler.

Sevdacığım,
Hem de ne yetmek... Bu ikisi dışında toplam 8-10 tiyatro/bale gösterisine gittik. Bir başladık mı kendimizi tutamıyoruz :)
Sevgiler